Eski Türk edebiyatında alabildiğine yüceltilmiş aşk, kahramanlık ve din duyguları hakimdir. Gerçek hayatta yaşayan alelade insanlara karşı acıma duygusuna atalarımız da yabancı olmamakla beraber, edebi eserlerinde böyle bir duyguya yer vermemişlerdir. Kanaatime göre bu Hristiyanlıkla İslamiyet, İsa ile Muhammed arasındaki farktan ileri gelir. İslamiyet insanı yücelten bir dindir. Muhammet çarmıha gerilmiş muztarip bir şahsiyet değil, hayatta karşılaştığı güçlükleri yenmiş bir kahraman, bir kanun koyucusu, ve devlet adamıdır. Bilhassa Türk kültüründe yiğitlik ön planda gelen bir duygudur. Hayat karşısında ezilmişlik duygusu, Türk ruhuna yabancıdır. Bu duygu Türk edebiyatına Tanzimat'tan sonra, batı tesiri ile girer. Devrin şartları, sürekli mağlubiyetler, istibdat ve yoksulluklar, bize de fakirlik ve ezilmişliği sanat eserlerinde anlatılmağa değer asil ve beşeri konular olarak gösterir. Namık Kemal nesli hala kahramandır. Türk edebiyatında fakirlik ve ezilmişlik duygusu 2. Abdülhamid devrinde yaygın hale gelir. Bu duygunun öncüsü Sami Paşazade Sezai'dir. Sergüzeşt, ezilmiş, zavallı, kimsesiz bir genç esirenin romanıdır. ''Pandomima'' hikayesinin kahramanının Türk ve müslüman olmayışı da dikkat çekicidir. Paskal'ı bir Türk ve müslüman olarak tasavvur edemeyiz. Hikayede dinden hiç bahsolunmamakla beraber ,Paskal, çarmıha gerilmiş, yalnız, terkedilmiş, muztarip İsa'yı hatırlatır.
Sergüzeşt ve Kafkas Eserleri
Tanzimat dönemi yazarlarından Ahmet Mithat ve Sami Paşazade Sezai'nin anneleri de cariye olarak adlandırılan Beyaz Kölelerdendi. Tiyatrolarında cariyelere ve köleliğe yer veren Abdülhak Hamid'in annesi Münteha Hanım da Çerkesya'dan kaçırılan bir köleydi.Bununla birlikte, Münteha Hanım'ın hür doğmuş ama kaçırılmak suretiyle köleleştirilmiş bir Çerkes mi, yoksa Kafkasya'dan kaçırılıp Çerkes etiketiyle satılmış bir Beyaz Köle mi olduğu konusu belli değildir. O dönem kölelerin hür doğmuş ve zorla köleleştirilmiş olduğu iddiasıyla resmi makamlara başvurması da oldukça yaygındı.
Sayfa 57 - Sami Paşanın Serguzeşt ve Ahmet Mithat Kafkas Eserleri okunursa daha iyi anlaşılır.
Reklam
Her sabah genç uyanan, akşama yaşlı uyur. ~Sami Paşazade Sezai
Enver Bey, bir gün Saint Joseph'ten arkadaşları Nurizade Ziya Bey ve Ayetullah Bey'i de yanına alıp, Sami Paşazade Sezai Bey'in yeğeni Bahriyeli Necip Bey'in Moda'daki evine gitti. O gece, Moda Beşbıyık Sokak'taki 3 numaralı evin alt katındaki selamlık dairesinde milyonların sevgilisi olacak bir takımın temelleri atılmak üzereydi. "Fenerbahçe" dedi Enver Bey. "Papatyanın renkleri olsun!" dedi Enver Bey. Ayetullah Bey biraz şaşkınca: “Papatyanın renkleri mi?" dedi. “Yani, sarı ve beyaz mı?" diye de ekledi. "Evet!" neden olmasın dedi, Ziya Bey, "Neden olmasın? Hem asil, hem uyumlu, hem anlamlı, hem de göze batmaz...?" O gece kulübün renkleri “sarı beyaz" olarak kabul edildi; ama bu renkler daha sonra "sarı laciverte" çevrilecek, Fenerbahçe kuruluştan itibaren kullanmaya başladığı o sarı lacivert çubuklu formalarla özdeşleşecekti. Enver Bey, Nurizade Ziya Bey, Ayetullah Bey ve Necip Bey 1907 yılının baharında Fenerbahçe'yi kurmuşlardı. Birkaç gün sonra onlara Hasan Sami ve Hintli Asaf da katılacak ve Fenerbahçe birdenbire büyümeye başlayacaktı. Fenerbahçe Kulübü'nün ilk başkanı Ziya Bey ertesi gün kolları sıvadı.
Sayfa 44 - Truva YayınlarıKitabı okudu
Sami Paşazade Sezai, pandomima
Bu hırsızlıkta ötüşlerine atılan horozların garip sesleri bulunduğu yere yansıdıkça" git git karına git! ” diyordu kiliseler öğle vaktini ilan için Çan çalmaya başladılar o Sessizlik içinde uzaktan uzağa yansıyan Canlar hep bir ağızdan bir sürekli bir ahenkle, " git git karına git! " sözünü tekrar ediyorlardı
Sayfa 39 - Akvaryum YayıneviKitabı okudu
Korkma, bu ağaçlar, çiçekler sır saklar. İnsan değil ki ihanet etsin.
Reklam
49 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.