Uyku bir ağaç gibi sarmıştı seni yeşil dallarla,
Sessiz ışıkta bir ağaç gibiydi soluman,
Yarı saydam kaynakta yüzüne baktım:
Gözlerin yumulu, kirpiklerin sulara sürtünüyordu.
Elim elini buldu yumuşak otlarda,
Bir an nabzını tuttum
Ve bir başka yerde duydum acısını yüreğinin.
*
Çınarın altında, su boyunda, defneler arasında
Uyku yerinden
Yunuslar, bandıralar, gürleyen toplar.
Bir zamanlar içine acılar salan deniz
Alıp götürdü nice renk renk, pırıl pırıl gemiyi,
Masmavi, ak kanatlı koynunda sallayarak,
Bir zamanlar içine acılar salan deniz
Fışkırtıyor güneşte şimdi renkleri.
*
Ak yelkenler, aydınlık, ıslak kürekler
Şaşmayan vuruşlarıyla uysal sulara.
*
Gözlerin güzelleşirdi bakıyorlarsa,
Geriyorsan, kolların görkemlenirdi,
Dudakların dirilirdi böyle bir tansıkta,
Eski günlerde olduğu gibi;
Arıyordun onu, neyi arıyordun küllerin önünde
Ya da yağmurda, siste, rüzgârda,
Işıkların azaldığı saatlerde bile,
Kent gömülürken ve kaldırımlardan
Yüreğini gösterirken ilk Hıristiyan,
Neyi arıyordun.? Neden gelmiyorsun.? Neyi arıyordun.?
Üç kaya, bir iki yanık çam,
Kimsesiz bir kilise
Sonra yeniden başlayan aynı manzara;
Kapı biçiminde üç kaya, paslı,
Bir iki yanık çam, sarı ve kara,
Dört köşe bir kulübe ak badanalı;
Sonra gene aynı manzara
Ufukta kat kat yükselen
Kararan göklere.
*
Burada demirledik gemiyi.
Onarmak için kürekleri,
Su içmek, uyumak için,
Derindi, karanlıktı,
Uçsuz bucaksız uzanıyordu sessizliğinde
İçimize acılar salan deniz.
Burada bir sikke bulduk
Çakıllar arasında,
Zar attık.
Kazandı en gencimiz ve çekip gitti.
*
Yeniden açıldık denizlere kırık küreklerimizle.
Kimi zaman ay gibi donardı kanın
Bitip tükenmeyen gecede,
Gererdi ak kanatlarını
Kara kayaların, ağaçların,
Evlerin üzerine, ışıltısıyla
Çocukluk yıllarımızdan kalma aydınlığın.
Bizim ülkemiz kapanık, hep dağlar
Tavanı alçak bir gökyüzü gece gündüz.
Irmaklarımız yok, kuyularımız yok, kaynaklarımız yok,
Yalnız bir iki sarnıç -onlar da boş-
Yankı yapan ve tapındığımız.
Kof, küflü bir ses, yalnızlığımızla bir,
Aşkımızla bir, gövdelerimizle bir.
Şaşıyoruz bir zamanlar nasıl da yapabilmişiz
Evlerimizi, kulübelerimizi, ağıllarımızı.
Ve evliliklerimiz, serin çelenkler, parmaklar
Çözülmez bir bilmece oluyor ruhumuza.
Çocuklarımız nasıl doğmuş, nasıl büyümüşler.?
*
Bizim ülkemiz kapanık. Tılsımlı kara adalar
Geçit vermiyor denizlere. Pazarları
Limanlara inince soluk almağa,
Görüyoruz kavuşan günün aydınlığında,
Çürümüş teknelerini bitmemiş yolculukların -
Artık sevişmeyi unutmuş gövdeler.