Selahaddin Yusuf bu muhteşem minberi Halep'te gördüğü zaman çok etkilenmiş, onu yapan yaşlı marangozun anlamlı sözlerini ise hiç mi hiç unutmamıştı: "Siz gençler de mücahidler olun, İslâm orduları kurun ve mübarek Kudüs'ü Haçlılardan kurtarıp bu minberi de Mescid-i Aksa'daki yerine koyun!" İşte o yıllarda, tam otuz üç yıl önce kararını vermişti Selahaddin Yusuf! "Kudüs'ü ben kurtaracağım ve o minberi de Mescid-i Aksa'ya ben koyacağım... Kudüs'ü almadan da gülmek bana haram olsun..." Evet, şimdi artık ömrü hayatınca cehd ve cihad anlayışını süreklilik kazandıran Selahaddin'in yüzü gülebilirdi; Allah bu zaferi ve şerefi kendisine nasip etmişti... Kudüs'ün fethinden sonra yıllar önce Nureddin Mahmud'un yaptırdığı minberi getirip Mescid-i Aksâ'ya koydurdu. Emanet nihayet yerine ulaşmıştı.
Sayfa 80
Selâhaddîn-i Eyyubi'nin Kudüs'te yaşadığı dönemlerde kaldığı odası bugün Hankâhu's-Selâhıyye adıyla bilinen bir caminin alt katındadır. Selahaddin',,n 1189'da inşa ettirdiği bu bine önce tekke iken Memlukler döneminde minare eklenerek camiye çevrildi. Bugün bina, cami olarak hizmet vermektedir. Hücrenin duvarında "Nasrun minallahi ve fethun karib ve beşşiri'l-mü'minin" "Yardım, Allah'tandır ve fetih ykaındır. (Habibim) mü'minlere müjdele!" mealindeki Saf Surasi'nin 13. ayeti nakşedilmiştir.
Reklam
Len Paul der ki: "Salahaddin'de gelecekte böyle müthiş bir insan olacağını gösteren bir işaret ve alamet bulunması yerine o, her asil karakteri bütün ahlaki bozukluklardan koruyan sessiz ve güvenli bir ailcenaplığın, tertemiz ruh yapısının parlak bir örneği halinde gelişti."
Sayfa 35
Zira Zorlu şartları bahane ederek kötürümleşen,sinen, uyuşup kalan biri değildir Nureddin Muhammed ile Selahaddin Eyyubi. Tarihi yeniden ve kendi ekseninde hareketlendiren isimlerden her ikisi de. Çok yönlü bir mücadelenin iki önemli durağı... Nureddin Mahmud'un emiri, arkadaşı olan Selahaddin Eyyubi; aynı yolu izleyerek Kudüs'ün yeniden fetini gerçekleştiriyor. Mescid-i aksa'ya Nureddin Mahmud'un yaptırdığı minberi koyduruyor. "Efendimiz" diye andığı bu mücahitin en büyük rüyasını gerçeğe dönüştürmüş oluyordu böylece.
Sayfa 15
"Bu dağlarda ne kadar senedir çobanlık yaparsın?" "Kendimi bildim bileli dağlardayım, insanlardan çok hayvanlarla anlaşıyorum." "Mecnun gibi mi?" "Onunla benim deliliğimiz biraz farklı..." "Nasıl yani?" "Onu deli eden Leyla, beni deli edense, bütün insanlar..." "Neden o?" "Hiç kimsenin aklına dünyanın geçici olduğu gelmiyor da ondan. Bir makam ve para sahibi gördüler mi, kendilerine binlerce nimet veren Allah'ı bile unutuyorlar."
".. insanlarla ağaçlar arasında çok belirgin bir fark vardır; ağaç dikildiği yerde ve kökleri üstünde meyve verir. Ancak insan böyle değildir; o hareket ederek dolaştığı ülkelerde gelişip büyür ve böylece meyve verir, işe yarar."
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.