:D
"Yani renkli renkli giyinmek varken, yemyeşil kepi kafana takıyorsun. Kafam ağrıdı zaten. İlk gün sıkıyor buradan, sıkıyor alnımdan. İki gün zaten kafamın ağrısından uyuya­mıyordum. Sıkıyor. Gün boyu duruyor kafanda. Yani aca­yip bir şeydi. Yani o postallar Allah..! Onlara alışana kadar zaten mahvolduk ya..."
Sayfa 62 - E. U., 1977 Trabzon doğumlu, üniversite mezunu, memur, askerliğini Erzu­ rum'da yaptı.
''Bir varlığı şiddetle pişirmek, onun benliğine yetersizlik duygusunu, güvensizliği ve hıncı aşılamak anlamına geliyor.''
Reklam
“Hannah Rachel, Avustralya'da yaptığı araştırma sonucunda, sünneti "anneler dünyasından dramatik bir ko­puş" aşaması olarak tanımlıyor.”
Sayfa 21 - Erkekliğin Durakları
“Sürek­li aşağılanan, iğdiş edilen, onuru hemencecik kırılan eğreti erkeklik, kendini çeşitli tabiyetler üzerinden yeniden kurabiliyor.”
Sayfa 118
Ağlamaması, dişlerini sıkması gerektiğini çocukluğunda öğretmişlerdir ona. Sünnetinde bile gizlemiştir gözyaşlarını. Babası döverken, öğretmeninden şamar yerken, sokakta kavga ederken gözyaşlarını gemlemiş, aksi halde yerin dibine girmiştir. Askerlikte de, akan gözyaşlarına rağmen, ağlamayı unutmaya zorlanır. İnsan ağlamayı unutursa ne olur? Ağlatır. Peki ama erkekler gerçekten ağlamayı unutur mu?
Sayfa 212
Toplumsal yaşam içinde, özellikle ailede, "en iyi" olduk­larına inandırılan, sosyal yaşamında erkeklik mitinin etra­fında örülmüş modellere göre hareket eden, şiddet kapasi­teleri sürekli beslenen ve her an erkekliğini kanıtlamaya zorlanan bireylerden oluşan erkekler dünyasında, şah, kah­raman, yiğit olma hayalleri ve gerçek yaşam birbiriyle çar­pışıyor. Sürekli bir iktidar kışkırtmasıyla zorlanan erkekler, toplumsal hayatta, yedikleri her şamara karşılık veremiyor­lar. Tokat yemek ya da bir kapağı açamamak gibi çok doğal durumlar bile iktidarsızlık olarak tanımlanırken, şiddete boyun eğen erkekler, kendilerini muhtemelen parçalanmış hissediyorlar.
Reklam
554 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.