Soru neredeyse,cevap oradadır. Anahtar nerede kaybedildiyse,orada aramak icap eder. "Ama evimiz,tarihimiz karanlık!" deyip anahtarı "aydınlık" olan dışarılarda arayarak,olsa olsa fıkra kahramanı olunabilir. Türk modernleşmesi "karanlık" evimizde kaybettiğimiz anahtarımızı "aydınlık" batıda aramak çabasıdır. Dünyanın en meşhur,en bayat fıkrasıdır.
"...Türk modernleşmesi yoğun bir bireyselleşme şeklinde tecelli ediyor. Bu topraklarda son on yılda bu kadar çok alışveriş merkezi, bu kadar çok spor merkezi açılıp bir o kadar çok roman yazılmaya başlandıysa, “Ne oluyor?” diye sormak zamanıdır..."
Timaş Yayınları(epub)Kitabı okudu
Reklam
Batılılaşmanın kadroları ithal edilebilirdi veya kendi bünyemiz içinde de yetiştirilebilirdi. Osmanlı modernleşmesi kadro yetiştirmeyi ve bunun için okullaşmayı belirli ölçüde başarmıştır ve Cumhuriyet Türkiyesi, bu alanda başarıyla örülen bir miras devralmıştır. Bu özellik sadece Mekteb-i Mülkiye, Mekteb-i Sultanî (Galatasaray) gibi okullarda değil; fen ve tabiî bilim öğreten Baytar Mektebi, Ormancılık Mektebi, Mühendislik ve Tıbbiye gibi okullarda da görülür. Baytar Mektebi’nden iyi baytarlar, hatta beynelmilel literatür ve tatbikata katkıda bulunanlar yetiştiğini pek kimse bilmez; fakat buradan Ziya Gökalp ve Mehmet Akif gibi biri sosyolog, öbürü millî şair iki Türk büyüğünün yetiştiği bilinir. Mehmet Akif bir şair, ama bir edebiyat dehasıdır. Bazı şiirleri tartışmalı olabilir; ama Fars şiirini bütün incelikleri ile bilen, tanıyan ve zevkle öğreten biriydi. Ankara’da mebusluğu sırasında, Sadî ve Hafız derslerini dinlemek için akşamları Tacettin Dergâhı’ndaki odasına mebuslar ve diğer zevat gidiyor ve Sadî ve Hafız şerhleri dinliyorlar.
Şerif Mardin'in ifade ettiği gibi, Türk modernleşmesi "kültürün kişilik yaratıcı katında yeni bir anlam yaratmadığı ve yeni bir fonksiyon görmediği için"(Din ve İdeoloji,s.90) modernizm, Türk kültüründe devingen olarak yeniden üretimi tetikleyecek bir ufuk olamamıştır. Modernleşme süreci dönüştürücü olmaktan ziyade, determinist bir çark işlevi görmüştür. Bunun doğal sonucu olarak da, modernleşmenin "Türkiye'de ailelerin çocuklarına intikal ettirdiği değerleri değiştirmekteki etkisi ancak sathi olmuştur."İster nostalji çözümlemesinden bakalım, isterse de kültürel yapıdaki yeniden üretim/duraksamadan veya donuklaşmadan bakalım, modernleşme dahası Kemalizm projesinin “ben idraki"nin giderek zayıfladığı hissedilmektedir. Çünkü etkili bir değişim, kültürelhafızayı yok sayarak değil; onun içinden yeni kanallar ve ağlar bularak mümkün olabilir ancak. Zira “ben idraki” kültürel ortak tecrübe alanı ya da devingen hayat dünyası diyebileceğimiz örüntü içinde var olur.
Türkiye’de yaklaşık yirmi yıldır ilginç gelişmeler yaşanıyor. Türk modernleşmesi yoğun bir bireyselleşme şeklinde tecelli ediyor. Bu topraklarda son on yılda bu kadar çok alışveriş merkezi, bu kadar çok spor merkezi açılıp bir o kadar çok roman yazılmaya başlandıysa, “Ne oluyor?” diye sormak zamanıdır. Pek çok insan anlattığı hikâyenin çok önemli olduğuna ve mutlaka anlatılması gerektiğine inanıyor. Kaldı ki roman yazarlığının da ‘bir başarı öyküsü’ne tahvil edilebildiği günlerde yaşıyoruz. Roman yazabilmek için bir meselenizin olması gerekmiyor, büyük anlatıların kayıplara karıştığı bir zamanda zaten küçük hikâyeler öne çıkıyor. Faulkner’in meşhur Nobel konuşmasında, ruhun ıstırabı ve teriyle karıldığını söylediği romanın yerini, artık hayal mühendisliği almış durumda. Romanın ahlaki meseleleri yok artık; roman ‘kalbin kendi çelişkileri’nden beslenmiyor. Dostoyevski kahramanlarının o yakıcı varoluşsal meseleleri, insanın özünün sorgulandığı o peygamberî söylem bir kenara bırakıldı. Varsa yoksa şaşırtmaca ve kurgu, varsa yoksa mühendislik! Her şeyin ruhunu kaybettiği bir çağda, romanı eğlencelik bir televizyon dizisinden ayıran özellik kayboluyor ve edebiyat, ruhu ve meselesi olmayan, edebi metni oyuncağa çeviren, egoperest oyunbazların elinde can çekişiyor.
Belki asıl neden Osmanlı-Türk toplumunun Batı'ya oranla entelektüel zayıflığıdır. Batı'da çocukluğun modernleşmesi 16. yüzyılda başlarken Osmanlı'da ancak 19. yüzyılda başlayabilmiştir. Bu gecikmenin önemli nedenlerinden biride çocuk üzerinde düşünen, felsefe geliştiren, eğitim sistemi oluşturan düşünürler Osmanlı toplumunda olmamasıdır. Oysa
Sayfa 28 - Koç Üniversitesi Yayınları
Reklam
343 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.