Düşmanlık, zulüm, takipten, baskından, değişimden, yıkılıp dökmekten alınan haz - bunların tümünün, böylesi içgüdülere sahip olan insana karşı cephe alması: budur "vicdan rahatsızlığı"nın kaynağı. Geleneğin boğucu darlığına ve tekdüzeliğine tıkılıp kalmış, dış düşmanların ve dirençlerin yokluğunda sabırsızca kendini paralayan, kendi peşine düşen, kendini kemiren, kurcalayan, hırpalayan insan, kendini kafesinin parmaklıklarına vura vura yaralayan, bu "ehlileştirmek" istenilen hayvan, bu yoksun olan ve çöle duyduğu sıla özleminin yiyip bitirdiği, kendi kendinden bir serüven, bir işkence yeri, güvenliksiz ve tehlikeli bir yabanıllık yaratmak zorunda kalmış olan insan - bu deli, bu özlem çeken ve umutsuz tutsak vicdan rahatsızlığının mucidi oldu. Ama bununla, insanlığın bugün bile atlatamamış olduğu, en vahim ve en dehşetli hastalığın yolu açıldı; insanın insandan, kendinden acı çekmesi: hayvan olarak yaşadığı geçmişinden zorla koparılmasının, yeni durumlar ve varoluş koşulları içine düşmesi ve adeta yuvarlanmasının, o ana kadar kuvvetinin, hazzının, korkunçluğunun temellerini oluşturmuş olan içgüdülere karşı açılmış savaşın sonucu olarak.