Her ne kadar İslam toplumunda astrolojiyi bir kehanet aracı olarak kullananlar olduysa da bu hiçbir zaman dinde meşruluk zemini kazanamadı. Gerek Farabî ve İbn Sina gibi filozoflar gerekse İmam Şafiî* ve İmam Eşarî gibi hukukçu ve kelamcılar astrolojiye karşı çıktılar. ** Bu çerçevede İbn Arabî de —kitapta görüleceği üzere— astrolojiye bir kehanet aracı olarak değil İlahî takdirin kozmik işaretleri olarak yaklaşmıştır. * Taşköprüzâde şöyle der: "Ve dahi malum ola ki ulemanın büyük çoğunluğu mutlaka ilm-i nucûmu haram kabul etme yoluna gitmişlerdir. Bazıları da yıldızlar bizzat müessirdir diye itikad eylemek haramdır demiştir. Hz. İmam Şafiînin şöyle dediği zikredilir. Eğer müneccim itikad ederse ki Hakk Taala'dan gayru müessir yoktur. Lakin Allah'ın âdeti bunun üzerine caridir ki yıldızların şu şekilde hareketi ve konumu olsa şöyle haller vuku bulur. Amma her halde müessir yine Huda-yı Müteal'dir. Böyle düşünmekte benim katımda sakınca yoktur. O halde reddolunduğu yerlerde hakiki müessir yıldızlardır diye inanmaya karşı çıkılmıştır. ibn Sübki Tabakat-ı Kübra'sında böyle zikr eylemiştir. (Mevzuatı 1/363.) ** Astrolojiye yapılan itirazlar hususunda bakınız; Aydın Sayılı, The Observatory in Islam Ankara, 1988, s, 30-35.