ali saip ursavaş-nakşibendi şeyhi şemseddin bukarki arasındaki konuşma.
"-Hayvanlardan müridin var mı?"
"-Hayır, yoktur..."
Sorgunun sonunda anlaşılacaktır ki ayinlerde müritler tilki ve köpek kıyafetine bürünmekte, şeyhlerinin şerefine tilki ve köpek gibi bağırmaktadırlar. Şeyhin huzuruna ayakta girmek affedilmez bir kusurdur. Müritler kapıda yere kapanmakta ve şeyhin önüne sürüne sürüne gitmektedirler. Bunlar âyin sırasında kendilerini öylesine vermektedirler ki bir müddet sonra cezbeye kapılmakta, kendilerinden geçmektedirler.
İnönü sıkıntıdaydı.
DP, artan siyasi baskılarını kendi ailesine de yöneltmiş, Akis dergisiyle muhalefet yapan damadı Metin Toker'i hapsettirmişti. Torunu Gülsün, babası hapisteyken doğmuştu. 50'lerin sonunda ekonomik sıkıntıları da büyümüş ve Pembe Köşk'ü kiraya vermek zorunda kalmışlardı. İnönüler Mebusevleri'ne taşındılar. Hayat, 75 yaşında Paşa'ya hala sürprizler hazırlıyordu. O günlerde bu ev, muhalefet karargahı gibiydi.
(Biz) yemeğimizi yedik. Ben kitap okumaya koyuldum. Kayınvalidemle Özden bir ara yukarıya çıktılar, ev işleriyle meşgul oldular. Aşağı indiler, bir kenarda konuşmaya daldılar. Vakit gecikti, Paşa gelmedi. Ancak gece yarısı sırasında kapı çalındı. 'Ben açarım' dedim ve açtım.
Açtım ve hayretten dilimi yutacak gibi oldum. Karşımda İsmet Paşa ile Adnan Menderes duruyordu. Çok neşeli görünüyorlardı. Eminim, çakırkeyiftiler. Birbirlerinin kollarını tutuyorlardı. Adnan Bey ‘Nasılsın, Metin?' diye sordu. İsmet Paşa Başbakan'dan içeri girmesini istedi. Fakat Menderes 'Başka sefere!' dedi. Şimdi Cumhurbaşkanı'na çıkacakmış. ‘Saat geç oldu' diye ilave etti. İsmet Paşa biraz oturabileceğini söyledi. Menderes itiraz etti. 'Davet ederseniz, memnuniyetle gelirim' dedi. Paşa sordu:
'Söz mü?'
Menderes keyifli bir tarzda 'Söz' dedi.