“Gençlik, ömrümüzün en güzel mevsimi. Muammalarla dolu koca bir hayat sizi bekliyor. Beklentinin kendisi bile güzel. Ama sonra, bir müddet sonra, hadi ihtiyarlayınca diyelim, hayatın sırrına vakıf olunca, günler sıkıcı saatlerden ibaret olmaya başlıyor.” İtiraz edeceğimi zannetmiş olmalı ki devam etti: “Evet, benim gibi, her lahza, her saat, her gün yeni bir vukuatla sarsılan büyük bir ülkenin hükümdarı olsan bile eninde sonunda hayat sıkıcılaşıyor. Bu sıkıntının en iyi ilacı hafiye romanları. İnsanın aklını çalıştırıyor, hislerini keskinleştiriyor, zekâyı diri tutuyor. Sizi eşi menendi olmayan bir seyahate çıkarıyor.” Buruk güldü. “Üstelik böyle sürgüne gidilen bir seyahat de değil.” Hatasını kabul eder gibi usulca başını yana eğdi. “Tamam, bir miktar vesveseli kılıyor insanı ama şu yaşadığımız çağda vesveseli olmak için o kadar çok sebep var ki. Değil mi evladım?”
"bizim eve gel sana şeker vereyim" şarkısının önemi yaşadığımız günler bakımından şöyle ifade edilebilir;
bu şarkıyla yetişen ve yaşıtlarını şekerle aldatmayı ilke edinmiş amerikan çocukları büyüyünce siyaset sahnesine çıkıp ulusal çizgilerini yakın-uzak herkese
"bizim kafese gir sana insan hakları vereyim" şarkısını söyleyerek belirliyorlar.
Allak bullak olduk yabancılar gelince.
İğrenç şeylerle geldiler...
İlletimiz de onlar yüzünden başladı.
İşlerin rast gittiği günler bitti.
Sağduyu kalmadı bizlerde.
Gözlerimizin görmez olduğu,
Utanç içinde yaşadığımız şu günler
Sona erince her şey anlaşılacak.
Sayfa 645 - ORTA VE GÜNEY AMERİKA (Meksika / Maya / Aztek / İnka / Peru)Kitabı okudu