Ayasofya!
Ayasofya, her zaman şeriatçıların bir bahanesi ve kavga nedeni oldu. Neydi Ayasofya'nın önemi? Bu kavga daha ne kadar sürecekti? Bu soruların yanıtını biraz daha net alabilmek için tarihe bakmak gerekiyor. Ayasofya, 24 Ekim 1934'te, Atatürk'ün emri ve Bakanlar Kurulu Kararıyla müzeye çevrildi. Aradan geçen 60 yıl boyunca,
Sayfa 94 - Toplumsal Dönüşüm Yayınları /3.Baskı 2010Kitabı okudu
CIII-YOLCULUK
Maxime du Camp'a I Hartaya, baskı resme sevdalı çocukların, Evren denk düşer elbet güçlü arzularına. Ah! Dünya ne büyüktür ışığında lambanın! Anıların gözünde ne kadar küçük dünya!
Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Birlik ve beraberlik şuurunun çeşitli iç ve dış sebeplerle zaafa uğradığı o hengâmda devletin bekası ancak ve ancak tezatsız bir otorite ile sağlanabilirdi. Sultan II. Abdülhamid bu gerçeği erkenden görerek dizginleri dirâyetle eline almasaydı, devlet, daha o zaman hayalperest Mithat Paşa ve ekibi elinde çoktan batmış olacaktı.
Eyalet bölgelerinin isyancı yöneticiler tarafından tahakküm altına alındığı dönemde, idarenin dizginleri başkentte etkin bir şekilde Yeniçerilerin elindeydi. 1622'de Yeniçerilerin neden olduğu darbe, Osmanlı tarihinde daha önce emsali bulunmayan bir olay olan Sultan II. Osman'ın infazıyla sona erdi. Bu zaman zarfında, Yeniçeri bölüklerinin tepe yöneticilerinden oluşan bir üçler erki oluşturuldu ve bu erk, koşullarını hem saray hem de idareye dikte edebilmek için Osmanlı siyasetine ağırlığını koydu. Dönemin Osmanlı nasihatname yazarları bu gelişmeyi, iktidar paylaşımı düzenlemeleri dolayısıyla saltanatın zayıflamasına bağladılar.
Sayfa 17 - Kronik
Öğle güneşi keskin, beyaz ışınlarını yayıyordu. Havada tek bulut yoktu, yaprak kımıldamıyordu. Her şey böyle dinlenirken, sadece gökyüzünde kızışan yuvarlağın ışığı yükseliyordu. Mail ıssızdı, yere karaağaçların ağır ve kımıltısız gölgesi inmişti. Duvarların kenarında bulunan çukurun dibinde yol bekçisi uyukluyordu. Kuşlar susmuştu. Dörtte üçü
Birlik ve beraberlik şuurunun -çeşitli iç ve dış sebeplerle- zaafa uğradığı o hengâmda devletin bekası ancak ve ancak tezatsız bir oto­rite ile sağlanabilirdi. Sultan II. Abdülhamid bu gerçeği erkenden görerek dizginleri dirâyetle eline almasaydı, devlet, daha o zaman hayalperest Midhat Paşa ve ekibi elinde çoktan batmış olacaktı. Nitekim bilâhare, hâdiselerin içyüzüne vâkıf ol­mak imkânını elde edince eskiden yaptığı “hürri­yet münâdiliği”nden dolayı nedâmet gösterenler de az değildir.
Reklam
11 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.