Sevildiğini hissetmeksizin, sevgi nedir bilmeksizin yetiştirilmiş, yaşından önce büyümek zorunda kalmış ne çok insanız. Annesinden, babasından bir öpücük almanın kendisine çok görüldüğü, “kızım” hitabının kendisi için havalara uçacak denli az söylendiği kayıp çocukluk yılları… Çocukluğun o sevgisizliğinin boşluğunu doldurmaya çalışıyorum her anımda. Bana söylenen her güzel söz, verilen her tebessüm, düşünüldüğün ve değer görüldüğümü hissettiğim en ufak hareket beni birine bağlıyor bu yüzden. İnsanlara kolayca kanmam bundandır belki de, kolayca sevmem, kolayca bağlanmam ve kendi içimde savaşlar vererek o bağlanmayı koparmaya çalışmam… çünkü korkuyorum, o sevgisizliğin yol açtığı boşluğu doldurmaya çalışırken kendime zarar vermekten… başa çıkmaya çalışıyorum o boşlukla. Amansız bir mücadele veriyorum içten içe. O boşluk hep olacak ruhumda, biliyorum. El üstünde tutulmak bile yeterli gelmeyecek onu doldurmaya belki de. Ruhunda derin yaralar bırakılmış, sevgisizliğin toprağında nadasa bırakılmış bir hayatın cesedini taşıyorum sırtımda. Olduğu yere kadar, inatla…
.... Gelin Birazda Düşünelim: KÖLELİK Kölelik en genel tanımıyla, bir başka insanın “metası” olmaktır. Yani kişisel bir özgürlük ya da söz hakkı sadece sahibi tarafından belirlenmesi ve insandan ziyade “makine” olma durumudur. Dünyada uzun yıllar boyunca çeşitli şekillerde uygulanmıştır. İlk olarak yaklaşık 11.000 yıl önce ortaya çıkmıştır.
Reklam
İnsan en tehlikeli hayvan
Bu seri katillerin ortak özelliği, öldürme dürtülerini önce bir hayvan üzerinde denemek, tatmin etmekti. Özellikle kediler seri katillerin gençlik veya çocukluk yıllarındaki ilk kurbanlarıdır. Eğer bir kediye köpeğe mal değil can gözüyle bakılsaydı, bu caniler ilk eylemlerinde hapsi boylardı ve aşağıda sadece rakamdan ibaret gördüğünüz
Karalama2
...?...?/1989... Kendini haddinden fazla duyumsadığı için acıya ve korkuyuda haddinden fazla duyarlı arkadaşım için, burası tam bir cehennemdi. Her şeyiyle farklıydı Ankara'dan. Çok kültürlü, birçok etnik gruptan oluşan, bu etnik grupların bir nevi kabileci bir tutumla diğerleriyle arasına sınırlar koyarak birbirinden ayrıştığı, etnik
Eczacı yarbay nayî Halil Can (1905-1973)
Halil Can, mûsikîye olan ilgisini, babasından kalma bir alışkanlık olarak nitelendirmektedir. Tasavvuf ehli olan babası Şükrü Efendi’nin evlerinde düzenlediği toplantılarda okunan mevlîd ve ilâhîlerin, Halil Can’da daha çocuk yaşta iken mûsikîye karşı bir ilgi ve zevk-i selîm oluşturduğu anlatılmaktadır. Halil Can, anılarını anlatırken, evlerinde
NESLİ TÜKENEN DİNAZORLAR MİSALİ ÖZEL BİR NESİL..!
Hepsi şahsına münhasır özel üretilmiş, yokluklar içinde yetişmiş yaralı bir nesil… KİM BUNLAR? 1950 ile 1970 yılları arasında bu dünyaya merhaba demiş en genci 50, en delikanlısı 70 yaşında HALA 18’LİK DELİ TAYLAR GİBİ İDEALLERİNİN PEŞİNDEN KOŞAN HESAPSIZ BİR NESİL..? Hiçbirinin altına hazır bez bağlanmamış… Höllük üzerinde yatmış, şeker
Reklam
YAŞI 50/75 ARASI OLANLAR MUTLAKA OKUYUN Bir solukta okuyacağınız çok güzel bir yazı. Hepsi şahsına münhasır özel üretilmiş, yokluklar içinde yetişmiş yaralı bir nesil….... PEKİ KİM BUNLAR? 1945 ile 1970 yılları arasında bu dünyaya merhaba demiş en genci 50, en delikanlısı 70 yaşında HALA 18’LİK DELİ TAYLAR GİBİ İDEALLERİNİN PEŞİNDEN KOŞAN
GÜNLER HEY -1
Çocukluk yılları, gençlik çağlan, Rüzgar gibi tozduğumuz günler hey! Engin ovaları, yüce dağları, Çarığınan gezdiğimiz günler hey! Bir köyden bir köye yaya giderdik, Düğün olsa uzak köye giderdik, Serinlemek için çaya giderdik Cıscıbıldak yüzdüğümüz günler hey! Mısır unu soframızın direği, Ziyafet olurdu leğen böreği. Hele tereyağlı bayram çöreği, Yiyip yiyip azdığımız günler hey!
216 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.