İnsan içgüdüsü kitabını okuyorum kitapta bahseden bir deneyi anneme anlattım. Deneyde korkuların doğuştan mı geliyor yoksa çevreyle beraber mi şekillendiğini araştırıyor. Bunun için vahşi doğada bulunan maymunları ve laboratuvar ortamında bulunan maymunları karşılaştırıyor. Vahşi doğada bulunan maymunlara yılan gösterildiğinde korkup kaçıyorlar. Ömürlerlinde hiç yılan görmemiş laboratuvar maymunları da aynı tepkiyi veriyorlar. Bu şekilde tepki vermelerinin nedeni vahşi doğada bulunan maymunların yılanı gördüklerinde tepkilerinin laboratuvar maymunlarına izletilmesidir.Daha sonra çılgın araştırmacılar deneyi biraz değiştiriyorlar. Bu sefer vahşi ortamda bulunan maymunlar yine yılanı görüp korkuyorlar fakat laboratuvar maymunlarına yansımalı ayna görüntüsü vererek sanki vahşi doğada bulunan maymunların çiçekten korkuyorlarmış görüntüsü veriliyor. Çiçeği laboratuvar maymunlarına gösterildiğinde korku tepkisi vermiyorlar. Yılandan korktular fakat çiçekten korkmadılar demek ki korkularımızın altında genetiksel bir mekanizmar yatıyor. Bunu anneme anlattığımda bunu anlamayacak ne var dedi, çiçek hareketsiz yılan hareketli olduğu için korkmadılar. Ve ben okuduğumda bunu düşünemedim aslında gayet mantıklı, hareket bir etmen olmuş olabilir. Hep okumanın faydalarından bahsediyoruz. Bence çoğu eylemin faydalı ya da zararlı yönleri vardır. Acaba kitap okumanın zararı da basit düşünme yetimizin elimizden alması olabilir mi?
"İnsan insana nasıl hükmeder Winston?" Winston biraz düşünüp, "acı çektirerek," dedi. "Tamam işte. Acı çektirerek. Boyun eğmek yetmez. Acı çekmiyorsa, kendi iradesine değil de senin iradene boyun eğdiğinden nasıl emin olacaksın? Hükmetmek acı çektirmek ve aşağılamakla olur. Hükmetmek, insanların zihinlerini darmadağın
Reklam
Evreni çözmekte neden aciz kalıyoruz? İnsan zekâsı neden sınırlı? Buna karşılık merak içgüdüsü sonsuz..
Stockholm Sendromu
Baskı ve şiddet yasayan insan, eğer yaşadıgı sıkıntinin sebeplerini doğru tahlil edemiyorsa, ezilmesine rağmen ezenin yanında yeralıyor, ezeni savunuyor, hatta ezene minnet duyuyor. Kesintisiz baskı, baskıya ugrayan kurbanı, travmatik baglanma sürecine itiyor, kurban itiraz edecegine, despota baglanıyor. Kurban, gönüllü kurbana dönüşüyor. İçinde bulunduğu tehlikeyi reddediyor. Baskı ortamında ne kadar uzun süre kalırsa, baskı yapana o kadar çok bağlaniyor. Hayatta kalma içgüdüsü ve dis dünyadan soyutlanma, bu sendromun ortaya çikmasina sebep oluyor. Kurban, ihtiyaçlarını karşılayabilmek için, baskı yapana muhtaç olduğunu düşünürse, kendisini yalnız ve çaresiz hissederse, baskı yapanın küçücük jestleri, kurbanın gözünde büyüdükçe büyüyor, minnete dönüşüyor.
Birey ve Toplum
“İnsan doğanın ürkütücü gücüyle baş edebilmek için diğer insanlarla bir araya gelerek toplumları oluşturmuştur. Ancak, toplumlar geliştikçe insan da giderek doğadan kopmuş ve bunun yarattığı yalnızlığı giderebilecek yeni bir beraberlik bulamamıştır. İnsanın kısa bir süre için de olsa doğayla yeniden baş başa olması, onu eski bir dostla
İnsan gibi insan olmayı hakkıyla beceremeyişimizin izahını "insan doğası" diye bir şey uydurmakta bulmuşuz. Ne zaman insan olmanın hakkını veremediğimizi içten içe hissetsek, ALDATSAK, kandırsak, çalıp çırpsak argüman hazır; "insan doğası, hayatta kalma ve üreme içgüdüsü hedesi hödösü..." Oysa hayat erdemsiz davranışları biyolojik nedenlere dayandırmaktan öte bir şeyler de barındırmalı... Üzerine konuşulacak mevzu çok... Üzerine susulası mevzu öyle nadir, öyle nadide ki... Olsa da sussam... Bir de kendimi haklı hissettiğim anlarda şu gözlerim bir dolmasa...
Reklam
83 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.