Yıllar önce hamalın biri Cağaloğlu yokuşundan yüz kiloluk yükle çıkarken bir gazeteci, hikaye yazarı Oktay Akbal, onu takip eder ve yükünü hamal taşına bırakarak soluklanıp az biraz dinlendiği sırada yanına yaklaşır ve "Bu kadar yükü nasıl taşıyorsunuz? diye sorar. Hamal soruyu soranın okumuş yazmış bir kültürlü insan olduğunu fark eder ve önce "Sizin yükünüz bizimkinden ağır. Çünkü siz dünyayı zihninizde ve yüreğinizde taşıyorsunuz efendi!" der. Sonra Akbal'ın ısrarı üzerine onun sorusunu da yanıtlar ve “İçim düzgün olursa yüz kiloluk yük bana vız gelir.” der! Çok düşündürücü ve bilgece bir yanıt doğrusu!...
Önce Ekmekler Bozuldu-Oktay AKBAL
Şu dünya bir kere daha değişecek... Belki eski halini almaz, ama zarar yok, gidenler gitti, gelenler gelsin, insanlar gülmesini, ağlamasını yeniden öğrensin. Sırasında ağlamasını veya gülme­sini bilmeyene insan denemiyor. Bizler, yarı barış, yarı savaş in­sanları umu tlarımızı kaybetmedik. Dünyanın iyi bir dünya olabileceğine, insanın mavi gökyüzünü, denizi, ağaçları seyretmekle mutluluğu yaşadığı anlara kavuşacağına inanıyoruz. Her şey ek­mekle başladı, ekmekle bitecek.
Reklam
Oktay Akbal
Yalnızlık bana yasak
YAZARIN KALEMİ "Kişi kendini unutuyor bazan. Dünyada ne aradığını bile! Yazar da öyle. Günler geçiyor kalemi almak istemiyorum. Hele daktilo başına geçmek büsbütün sinir bozucu. Makine yazarı duygusuzlaştırıyor. Kâğıtla yazarın doğrudan doğruya ilişki kurması yok makine başında. Birtakım tuşlara basıyorsunuz, onlar birtakım harfleri yanyana diziyor; sözcükler, cümleler çıkıyor ortaya. Fikra, makale yazarken neyse ne! Ama öykü, ya da roman yazarken kendimi makine başında düşünüyorum. Kalem ille beyaz kâğıdın üstünde gidip gelecek. Kâğıtla yazar bir bütün olacak. Kâğıda akacak kalemden bir düş, bir gerçek dünyası. El yazısının kâğıt üzerinde aldığı biçimler, bazan hızlanıp, bazan durgunlaşan kalemin oyunları, hele yaratmadaki o kısa boşlukları gösteren öyküyle, romanla ilgisiz resimler, inceli kalınlı çizgiler... Eski öykülerimin el yazılarını atmışım, yırtmışım, pek azı var. Onlara bakıyorum da o öyküleri yazdığım dakikaların havasını yeniden yaşıyorum. Yazı makinesiyle yalan, uydurma şeyler daha kolay yazılıyor sanki. El yazısında bir içtenlik var. Hemingway öykülerinin ancak konuşma bölümlerini makinede yazarmış. "Çünkü diyor, insanlar yazı makinesi gibi konuşurlar." Makine, yazarın dürüst düşünmesini de önler gibi gelir bana. Dürüstlük ise yazarın başlıca niteliği... " ~OKTAY AKBAL ( VARLIK DERGİSİ 1 ARALIK 1966 SAYI:683 SAYFA:5 )
Türkiye Yazarlar Birliği’nin Necip Tosun’a Hazırlattığı Okunması Gereken 99 Türk Romanı Listesi Nâmık Kemal (1840-1888), İntibah Ahmet Mithat (1844-1912), Felâtun Bey ile Rakım Efendi Recâizâde Mahmut Ekrem (1847-1914), Araba Sevdası Şemseddin Sami (1850-1904), Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat Mizancı Murad (1854-1917), Turfanda mı Turfa
Türk Roman Kitaplığı
1. İntibah - Namık Kemal 2. Felatun Bey ile Rakım Efendi - Ahmet Mithat 3. Araba Sevdası - Recaizade Mahmut Ekrem 4. Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat - Şemsettin Sami 5. Turfanda mı Yoksa Turfa mı ? - Mizancı Murad 6. Sergüzeşt - Samipaşazade Sezai 7. Zehra - Nabizade Nazım 8. Udî - Fatma Aliye 9. Âmâk-ı Hayal - Filibeli Ahmet Hilmi 👍 10. Mürebbiye -
Reklam
115 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.