Devrim ve karşı devrim
27 Mayıs darbesini hâlâ “devrim” diye alkışlayanlar var. Tarihe bakışta “devrim – karşı devrim” gözlüğünü takanlar, bu iki kavramada sığmayan olgulara objektif ve analitik bakamıyorlar. “Karşı devrim”in 1939’da başladığını yazanlar bile çıktı! “Parti devleti” daha fazla devam edebilir miydi? ‘Devrim’ diye kutsama veya karalama… Yüz on yıllık bu
DİPLOMALI İŞSİZLER
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Merkel’le konuşmasını anlatmıştı: “Almanya ziyaretimde Merkel’e ‘Sizde üniversite öğrencisi ne kadar?’ diye sordum, 3 milyon dedi. O sizde kaç dedi, ben de ‘Bizde 8 milyon’ dedim. Tabii orada bir şaşkınlık geçirdi.” (2 Haziran 2019) Eminim Merkel bu kadar diplomalıya nasıl iş bulacaksınız diye şaşırmıştır. Zira nüfuslarımız kabaca aynı ama Almanya’da üniversite öğrencilerinin sayısı 3 milyon, kalanlar endüstriye işgücü olarak eğitim alıyor, çok da iyi para kazanıyorlar. BU KADAR ÇOK FAKÜLTE! Şu gerçeği görmeliyiz: Diplomalı işsizler sorunu, bugünkü enflasyonun yarattığı bir sorundan ibaret değildir. Eğitim sisteminin yarattığı çok daha köklü ve çözümü hem zor hem ancak uzun vadelerle mümkün olabilecek bir sorundur. Ve, ‘uzun vadeler’ deyinde siyasetin gündeminde gereken ağırlığa sahip olamıyor. Çünkü siyasete kısa vadede oy lazım! YÖK’ün son verilerine göre, Türkiye’de 208 üniversitede her sene 1 milyon 800 bir öğrenci kayıt yaptırıyor. 900 bin öğrenci mezun oluyor. Eğitim Fakültelerinde okuyan yaklaşık 200 bin öğrenci, öğretmen olarak atanmazsa ne yapabilir? Öğretim kadrosunda tek profesör bulunmayan bir Hukuk Fakültesi mezunu ne ölçüde ‘hukukçu’dur ve ne iş yapabilir? Niye bu kadar çok, dolayısıyla kaliteleri arasında uçurumlar olan hukuk fakültelerimiz var? Şimdi “yeni müfredat” tartışılıyor, aslında hazır da “usulen” tartışılıyor. Sormak isterim, müfredat hazırlanırken, Milli Eğitim, endüstri çevrelerinin görüşlerini aldı mı? Çünkü iş dünyasının eğitim konusunda yayınladığı ciddi raporlar var? Kimin umurundaki!!! TAHA AKYOL KARAR 20/05/2024
Reklam
Taha Akyol
İktidarların ezeli huyudur, kuvvetli denetimlere tâbi değillerse şatafata, güç gösterisi mekan ve araç lüksüne, taraftarları memnun edecek kadrolar açmaya, maaşlar tahsis etmeye tarihin her devrinde fevkalade yatkındırlar. Merhum Hocamız Sabri Ülgener’in “İktisadi Çözülmenin Ahlak ve Zihniyet Dünyası” adlı emsalsiz eserinde tarihçi Naima’dan naklettiği “üst tabaka için debdebe ve ihtişam… alt tabaka için kanaat ve itaat” ifadesiyle özetler. (s. 107)
Taha Akyol
Kral değil kural… Kuvvetler ayrılığına, denetim ve denge esaslarına dayalı modern hukuk devleti.
Taha Akyol
Tarih de şahittir ki uzun süreli iktidarlar koltuğa yapışıyorlar. Devletin uçsuz bucaksız yetkilerine alışıyorlar. Kemalizm’in önde gelen yazarlarından Yakup Kadri Karaosmanoğlu “Panorama” adlı mutlaka okunması gereken romanında, Milli Mücadele heyecanıyla yola çıkmış olanların “Devlet Partisi”nin uzun iktidar yıllarında nasıl bozulduğunu anlatır. Bütün siyasi hayat, “Şef’in gözüne girmek”ten ibarettir, çünkü insanlara mevki makam veren, onları milletvekili yapan odur. “O kadar ileri inkılapçılıkla tanınmış bu eski vali”yi, “lök gibi yerinde oturan belediye başkanını”, arsa spekülatörlerini, kodamanların şatafatını anlatır. Okurken, Namık Kemal’in feryadını hatırlamıştım: “Geldik vatan kavgasına / Düştük rütbe yağmasına!” Bugün Panorama’yı okuyanlar, “mücahitler müteahhit oldu” sözünü hatırlamadan edemezler. “Sırtını devlete dayayan siyaset”in yandaşlarına nimet dağıtması ve kitlelerin buna tepkisi…
Taha Akyol
“Kibir hastalığı” sözünün siyaset bilimindeki karşılığı “güç zehirlenmesi”dir. Bu konuda David Owen’in “Hubris Syndrome” adlı kitabı vardır. Bush ve Blair’deki güç zehirlenmesinin onları Irak savaşına sürüklediğini anlatır. Halbuki güçleri, hayallerindeki sonucu almaya yeterli değildi.
Reklam
Koçi Bey Risalesi
TAHA AKYOL ...  rüşvet, liyakatsiz atamalar, kuralsızlık, keyfilik, israf, eğitimin yozlaşması bütün çağlarda devletleri ve toplumları bozan faktörlerdir. Koçi Bey’i bu gözle okumak gerekir. DEVLETTE BOZULMA Bu yazımda, tarihçi Zuhuri Danışman’ın “Koçi Bey Risalesi” adlı yayınından alıntılar yapacağım. Koçi Bey’e göre, bozulma Kanuni Süleyman
PUTİN DAİMA KAZANIR, NEDEN Mİ
Rusya’da yapılan seçimleri yüzde 87.5 oyla yine Putin kazandı. Beşinci defa ve oyu artarak üstelik! Ukrayna savaşı, Rusların kitleler halinde savaştan kaçması, savaş ve ambargonun tahrip ettiği ekonomi… Sandığa uydurma oylar atılmış olabilir ama pek azdır. Yüzde 87.5 oranı sandıktan çıktı. Asıl tahlil edilmesi gereken budur: 24 yıldır ülkeyi yöneten, son oarak da ülkesini tahripkâr bir savaşa, iktisadi ambargolara sürükleyen bir lider niye yıpranmaz? Bunun iki cevabı var: 1. Çarlara, ardından, Lenin’lere, Stalin’lere, Komünist diktatörlere itaate şartlanmış bir toplumun hafızasında hatırlayabileceği etkin bir demokrasi tecrübesi ve kültürünün çok zayıf… 2. Böyle bir toplumda aktif bir muhalefet de yok. Hatta muhalefeti “hain” diye ezme geleneği çok kuvvetlidir. TAHA AKYOL KARAR 19.03.2024
Kamu yararı, kanunların hukuka uygunluğu için de şarttır. Kralların, hükümdarların, “ihsan”da bulunması tarihte kaldı. Çağımızda devlet yetkilerinin kullanım ölçüsü de kamu yararıdır. AYM, “Kamu yararı düşüncesi olmaksızın, başka deyimle, yalnızca özel çıkarlar için veya yalnızca belli partilerin veya kişilerin yararına olarak herhangi bir yasa” çıkarılamayacağın, böyle bir yasanın iptali gerekeceğini hükme bağlamıştır. (K. No: 1967/20) TAHA Akyol Karar 15/03/2024
İnönü, Balkan-Ortadoğu coğrafyasında demokrasinin istikrar kazanamayışının bir sebebinin “iktidara gelenin gitmemek istemesi” olduğunu söylemişti. (15 Mayıs 1952) Onun için başkanlık sistemlerinde bir kişinin iktidarı iki seçimle, toplam on yılla sınırlıdır. Çünkü iktidara alıştıkça onu bırakmak zorlaşmaktadır. Siyaset bilimci Juan Linz’in te tespiti budur. Parlamenter sistemde süre sınırı yok ama sistemin doğasında güçlü olan denetim ve denge otoriterleşmeyi frenler… CB sisteminde süre sınırı dışında denetim ve denge mekanizmaları fiilen yoktur maalesef. TAHA AKYOL KARAR 13/03/2024
123 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.