Ama önce yapmanız gereken bir şey var. Sanırım bir dil bilmenin sadece birinin söylediği kelimeleri anlamaktan ibaret olmadığını, ne düşündüklerini ve hissettiklerini bilmeyi de gerektirdiğini şimdiye kadar anlamışsınızdır. Bazen sözler anlatmak istedikleri şeyle aynı değildir. Bir insan size karşı çok büyük bir sevgi besliyormuş gibi görünürken gizlice kendine nasıl bir çıkar sağlayacağını da düşünüyor olabilir." BARBARA CARTLAND
Meltem Gürle'nin Birgün gazetesi için yazdığı köşeden
Umberto Eco’nun postmodern edebiyat kuramını anlatırken kullandığı bir örneği hatırladım. Şöyle bir durumu hayal etmemizi ister bizden: Adamın biri eğitimli bir kadına aşık olmuştur ama ona “Seni deliler gibi seviyorum” diyemez, çünkü Barbara Cartland bunu daha evvel kullanmıştır. Pembe sabahlıkların, tüylü terliklerin ve krepelenmiş sandra saçların kraliçesi, en şömineli sahnelerde en yavan karakterlere aynen bu lafı söyletmiştir. Onun için bu ifade bayatlamış ve anlamını yitirmiştir. Adam kadının bunu bildiğini bilir. Kadın da adamın kendisinin bunu bildiğini bildiği için harekete geçemeyeceğini bilir. Böylece umutsuz bir durumun içine sıkışıp kalırlar. Ancak yine de bir çözüm olasılığı vardır, der Eco. Adam kadına dönüp şunu söyleyebilir: “Barbara Cartland’ın da diyeceği gibi, seni delice seviyorum.” İtalyan kuramcı bu örnekle bize şunu anlatmaya çalışır: Sözcüklerin masumiyetini korumak mümkün olmadığına göre, onları ne olduklarını açıkça göstererek, yani kirlenmiş ve perişan hallerinin altını çizerek kullanmaktan başka bir çaremiz yoktur. Aksi takdirde, biz de aynı sığlığın bir parçası haline gelebiliriz. Adam aşkını bu şekilde ifade ettiğinde, “hem masummuş gibi yapma sahteliğinden kaçınmış, hem artık öyle bir masumiyetin olanaksız olduğuna işaret etmiş, hem de kadına onu sevdiğini söylemeyi başarmıştır.” Evet, adam bu sevgiyi masumiyetin kaybolduğu bir çağda söylemektedir. Ama Eco’ya göre, bu ifadenin samimiyetinden şüphe etmememiz gerekir. Kaldı ki, kadın bu ilan-ı aşkı kabul ederse, mesaj her şeye rağmen yerini bulmuş olacaktır.
Reklam
Barbara Cartland- Cennet Senin Kalbindir
Moda tembel ve kendine özgü zevkleri olmayanlar için kolay bir yoldur..
Barbara Cartland - Cennet Senin Kalbindir
Fonda güzel bir müzik ve ben yeni bir kitaba başladım
Ne yapıyorum ben?
Annem benden çok şikayetçi çünkü gittiğim her yerden kitap alıyorum, yetmiyor sipariş veriyorum. Metroda kitap fuarına mı denk geldim, mutlaka bir kitap alıp çıkarım. Kırtasiyeye mi gittim? Mutlaka oradan da bir kitap alırım. Ya da markette gördüğüm kitapları bile aldığım oluyor - özellikle popüler kitaplarım hep marketten :D Ya da okumak istediğim bir seri mi var? Hemen hepsini sipariş etmeliyim, tek tek alınca olmuyor çünkü... Okumadığım kitapları kütüphaneye koymamam da büyük sorun teşkil ediyor. Zira okuduğum kitapların içinde kalıp unuttuğum için ayrı durmalılar. Salonda ya da nereye bulursam kule şeklinde diziyorum. Arkadaşlarımın okuması için çoğunu hediye etsem de evde kitap eksilmiyor. Annemi çıldırtmak istemiyorum ama elimden gelmiyor... (Annem de az değil, Barbara Cartland kitaplarını benden hızlı okuyor ama neyse :).
Üç Cümlede Postmodern Tavır
Sanırım postmodern davranış, ince ruhlu bir kadına aşık ve ona "seni delice seviyorum" diyemeyeceğini bilen bir adamınkidir çünkü adam kadının bu sözlerin Barbara Cartland tarafından zaten çoktan yazılmış olduğunu bildiğinin farkındadır (kadın da adamın bunu bildiğini bilir) yine de bir çözüm vardır. Adam "tıpkı Barbara Cartland'ın da söylediği gibi, seni çılgınca seviyorum" diyebilir. Bu noktada, yani sahte masumiyet gösterisinden kaçındıktan, bundan böyle masumca konuşmanın mümkün olmadığını ifade ettikten sonra söylemek istediğini yine de söyleyebilir tabi: Yani "onu yitik masumiyet çağında sevdiğini."
Umberto Eco
Umberto Eco
17 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.