“Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
yorulmuşsundur;
nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını
ne gül suyum ne gümüş leğenim var,
susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
acıkmışsındır;
beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
memleket gibi yoksuldur odam.
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını bastın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam...
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin.”
Tarihin en köklüsüdür, kusursuzdur, aridir.
Felsefeler, batıl dinler ölürken o diridir.
İslami bir medeniyet kurmanın rehberidir.
Tevhid, adalet, hürriyet, medeniyet.
Davamızın, kavgamızın hedefi belli.
Ya zafer ya da bu uğurda kutlu şehadet
Deniz kaplumbağalarını kurtarır
"İnsansı hayvan" (dediklerini) ise katleder.
Zira o ayrı bir dava...
Bu ayrı bir dava...
Nasıl "beyaz bir melek" olabilirsin?
Zira vicdanın yarım, eksik kalacaktır.
Bir taraftan özgürlük hareketlerini desteklerken
Kurtuluş hareketlerini ise yok eder, ortadan kaldırırsın.
Nezaketini ve
Yolumdan çekil yavrum
bağlasalar duramam
demir asa demir çarık dedim
neyleyim!
Yolculuk dedim
ağaçlara tünedi yine akşam kargalarla bir rüzgar kendini yerden yere vuruyor
kırık dökük yıldızlar belirli uzaktan
Kendim için öyle güzel, süslü cümleler kuramam. O yüzden bugün kendime süslü cümleler kurmak yerine canım Nazım Hikmet’in Hoş Geldin Kadınım şiirini hediye ediyorum :) Bugün değilse de bir gün kendime geleceğim umuduyla:
“Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
yorulmuşsundur;
nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını
ne gül suyum ne gümüş leğenim var,
susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
acıkmışsındır;
beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
memleket gibi yoksuldur odam.
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını bastın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam...
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin.”
Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldamadan durdum.
sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı toprağa
Bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben...
Bahtiyarım...