o divâneliğin ardından, ne yazık uslandığıma inanmıyorum sanki “o” öldü de içimde ben böyle yorgun, sessiz ve bomboşum daima soruyorum aynaya üzgün ben kimim artık, gözünde neyim ama aynada görüyorum ki, eyvah önceden olduğum gölge bile değilim o Hintli rakkaseler gibi nazla dans ediyorum üzerinde kendi mezarımın yazık ki bu viraneyi
Ben boğuldum görmedin mi Enkazıma ulaşmadın mı daha Sarılmadın mı cansız ve ıslak bedenime Yıkamadın mı cenazemi Kefene sarmadın mı Söylesene Gömülmedim mi daha
Reklam
Yine bir Özcan Kıyıcı klasiği ve Türkiye gerçekleri.... -Ben geldim, Bekir. Seninle konuşmaya geldim. Sana geçmişin hesabını sormaya geldim. Sesim o kadar sert bir şekilde çıkmıştı ki dudaklarımın arasından. Ben bile şaşırdım. Bir süre bekledim. Onun bana cevap vereceğini düşünüyordum sanki. --Yine buradayız. Yine bu köydeyiz. İkimizin de doğup
Bir yer biliyorum..
Sessizleşiyor soluğum.. Kalabalığın hınzır uğultusu çınlıyor kulağıma Susuyor sesim, ruhumun zarif gölgesinde.. Tenha bir mezarın dibinde büzülüp Sarılıyorum yalnızlığıma zalimce.. Kulak veriyorum, Gürültülerin arasına sıkışmış sessizliğe.. Duyuyorum, Derinlerden kopup gelen sessiz çığlıkları.. Duyuyorum, Beni ve seni çağıran sessiz sesleri.. Can çekişiyor söylenmemiş sözcükler.. Bastırıyor rüzgârın sesi titrek uğultuları.. Bir yer biliyorum, Sonsuza kadar sessiz bir yuva gibi.. Bir yer biliyorum, Sessizliğin huzuruna boğacak.. Bir yer biliyorum, Fanilerden uzak ve tenha.. Bir yer biliyorum, Sonsuzluğa yakın, gürültüye uzak.. Bir yer biliyorum, Gideceğin son durak.. (Hüzün Eğrisi)
14 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.