Hayat yolculuğu
Hayatı hep tren yolculuğuna benzetmişimdir. Başlangıcı ve bitişi olan bir yolculuk. Oradan oraya giderken geçen zamana, değişen havaya ve bambaşka hayatlara şahit oluyoruz. Kah güneşli kah yağmurlu anlarla, gece olunca peşini bırakmayan karanlıklarla ilerliyorsun. İstasyona geldiğinde vakti gelene veda edip sana eşlik edecek olanlarla yolculuğuna devam edeceksin. Bavuluna yeni yeni hikayeler, yaşanmışlıklar eklenecek. Öyle ya herkesin yolculuğu kendine has oluveriyor işte. Trenin camından dönüp geriye baktığında anlayacaksın ki, yolumuz belli ve oradan geçmeden buraya gelemeyecektin. Yolculuğumuz devam ederken, bize güzelliklerini sunan bir yol ve bunun şükründe olan bir yolcu olabilmek nasip olsun.
Yola çıktın çünkü bir yaran var. Doğduğun günden beri ruhun sızlıyor. Sen de diğerleri gibi kendini zamanın o büyük kahkahasına bırakabilir ve hayatı, emniyet şeridinden giderek yaşayabilirdin. Ama o zaman yeni dehlizleri kim bulacaktı ha? Yeni öykülerde ve yeni insanlarda kim ısınacaktı? İçin nasıl zenginleşebilecekti? Dışarıda çağlayan bir macera var, ruhunu ona katman gerek. Onunla çağlaman, bir alem olup akman gerek. Sen ey yolcu, Simurg kuşunun kendisisin. Hem padişahsın hem kölesin...
Biraz Yağmur Kimseyi İncitmez
Biraz Yağmur Kimseyi İncitmez
Kemal Sayar
Kemal Sayar
Reklam
Ruhum Gel
Bizim içimiz sonsuz alemlerle doludur. Bunu en iyi kim anlar aşık olan anlar. Bir kişi aşık olduğu vakit bu vücudun aslında çok küçük bir şey olduğunu ve içindeki devasa alemleri zoraki taşıdığını ancak taşıyabildiğini anlar. Asıl büyük alem insanın gönlüdür. O Allah'a dosttur. Allah'a dost olduğu için kuluna dosttur. Allah'a
Yanlış hayatı doğru yaşadın da ne oldu Sabrımı taşırma lütfen kararınca doldur Kafana musallat hayaletlerle tartışmak lüzumsuz Yazılmamış racondur anladın mı orta yolcu?
KANAATİN LÜZUMU
Cenâb-ı Hakk’ın kullarına ihsânlarının en büyüklerinden birisi de kanaattir. Takdir-i İlâhî’ye râzı olmak ve Cenâb-ı Hakk’ın taksimine güvenmek kadar bedeni ve ruhu rahatlatan haslet yoktur. Abdullâh bin Ömer (r.anhümâ) şöyle anlattı: Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz, iki omuzumdan tuttu ve buyurdular ki: “Dünyada (vatanından ayrı düşmüş) bir garip
Neydi hayat şu kâinatın yaşadığının önünde... Bir an, belki de bir an içindeki bir an kadar kısa. Neden uzun gelir insan oğluna hayat? Neden an dediğimiz o zaman diliminde yaşamaz ki kendini? Geçmişten bu güne bakarsan hep görürsün hayaller ve hedefler koyarak mutsuz yaşayan nice insanı. Nice gözleri açık gidenler var bu hayattan ve sormak lazım onlara gerçekten varsa diğer Dünya'da, "Sen ne anladın onca bekleme içinde kendi hayatından?". Eminim ki verecekleri tek cevap sadece " Hiç" olacaktır. İnsan yaşamalı bu hayatı ruhumdaki ruhum. İnsan hissettiği için insan ise eğer, yaşamalı en derinine kadar bu an'ı, bu hayatı. Hiç ölmeyecekmiş gibi sevebiliyor ise, hiç ölmeyecek kadar uzun hedefler ve hayaller kurabiliyor ise, o zaman da her an ölecekmiş gibi yaşamalı içinde ne varsa. Bu günün sabahını düşün! Düşün sen gözlerini açabilmiş iken ne kadar çok açamayanların da olduğunu. Bunların çoğu yaşlı ve çoğu da çocuk. Yaşa ruhum. Yaşa kendini, sevgini, aşkını, hayatını, kendini yaşa. Almak istediğin ne varsa gelmesini beklemeden yaşa. Onu tut bırakma ve al. Ne diyor Ali Şeriati; Bir yerde yangın varken biri seni ibadet etmeye çağırıyorsa, bil ki bu bir hainin davetidir. Dışarda yangın var ruhum. Ve ben seni asla içine kapanmaya davet etmem. Gel savaşalım diyorum. Bu güne kadar bizden alınan ne varsa onu gerekirse koparıp alalım. Başaralım, kazanalım. An dediğimiz şeyin hakkını verelim. Hakkını verelim bu savaşın, kendimizle savaşın... Yalnız Bir Yolcu
Reklam
156 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.