Normalde erken dönem -bilmiyorum, bu adlandırma teorik olarak yanlış olabilir- Türk öykü ve romanlarına karşı bir parça mesafeliyimdir. Çoğunlukla biraz toy ve sıkıcı bulurum ya da anlattıkları meseleler ilgimi çekmez. En son lisede bir Halide Edip, Tarık Buğra ya da Reşat Nuri okudum mesela ama az önce Sami Paşazade Sezai ve Memduh Şevket Esendal'dan öyle iki öykü okudum ki kelimenin tam anlamıyla enfestiler. Şu an oturdum ve "acaba Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki yazarlarımıza biraz haksızlık etmiş olabilir miyim?" diye sorguluyorum. 🙂🚬
yüreği parlamak
coşmak, heyecanlanmak:
"Bir sözden, bir asker geçişinden, bir düşünceden yüreği parlar, gönlü ateş alır adam olmalı." - Memduh Şevket Esendal
baston (veya baston yutmuş) gibi
dimdik duran veya yürüyen (kimse):
"Omuzlarını kısıyor, kafasını dimdik tutuyor, baston yutmuş gibi katılaşıyor." - Memduh Şevket Esendal