Hiç kimsenin taa gözlerinin içine bakıp gülümseyemiyoruz. Kaçırıyoruz gözlerimizi uygun adım marş eşliğinde. Nereye kadar kaçarırsak hislerimizi en karlı biziz zannediyoruz. Ankara bürokratları kadar resmi bakan gözlerimiz bile sanki biraz şey… Kahkahalarımız mesela; Dışarıya doğru bırakılması gereken baraj suyu gibi değilde, içeride saklanması gereken dert muamelesi yapıyoruz onlara. Utanıyoruz her desibelinden sesimizin ve her desibelini ayrı sandığa koyup saklama ihtiyacı hissediyoruz. Sesimizin tınısı bile sanki biraz şey… Cesaretlerimiz mesela; Çok deli cesaretlerimiz olduğundan o kadar emin ve vakur gidiyoruz ki tüm dertlerin üstüne. Her derdin kapısını çalmaktan korkup geri dönüyoruz gerisin geriye. Halının altı bile kesmiyor onları saklamak yüzleşmemek için. Cinayeti işleyip, mezarı kendi elleri ile kazıp, cesedi gömen ve hiç öyle bir şey olmamış gibi hayatına devam eden katil gibi davranıyoruz. Sorumluluk duygularımız bile ne bileyim sanki biraz şey… Korkularımız mesela; Bütün hikayeler de ejderha ile savaşan tek kahramanın biz olmadığını bildiğimiz, aslında “olmak” fiilinin bile bizde tam manası ile tekamüle ermediğini fark ettiğimiz için foyamızın ortaya çıkmasından en çok biz korkuyoruz. Korkularımızın adını koyarken bile “ulan ben olmadım ve olduramayacağımı bildiğim herşeyden çok korkuyorum” deme korkusunu bile yenemiyoruz. Korkularımızın sıralamasını yaparken bile kendimize yaptığımız iki yüzlülük sanki biraz şey… Çünkü biz sanki biraz şeyiz galiba… #EzgiAkgül
Bankalara Haciz Koyma Sanatı
her savaş barış içindi her barış bir istila Tanrı, vatan, çocuklar için veya adına kurşunlayan kurşunlanan dua etti her savaş her savaşta aynı yakarışla aynı tanrıya sonunda tüm savaşları kazandı bankacılar fashion mall şantiyesinde gömülen alevi rezidansın kapısında çawayi diyen bekçi Güvenpark’ta üstüne benzin döken alperen mübarek plazadan
Reklam
Ölü Nota
Belgrad ormanlarında koşmak istemişimdir her zaman, ne hikmetse kendimi gecenin bir yarısında ormanda koşarken buluyorum, kanımın hızlanması boğazımdaki damarlarda gerilme nefes alıp verirken soğuk havanın ciğerlerime dolması her şey güzelde arkamdan koşan kimliği belirsiz bu şahıs kim! Elindeki silahın parlak metal yüzeyini bir aralık görür
İsmet Özel
İsmet Özel
Neyin Mücadelesini Veriyor? "Yaşamayı bileydim yazar mıydım hiç şiir? Yaşamayabileydim yazar mıydım hiç şiir? -Yaşama! -Ya bileydim? Yazar: Mıydım Hiç: Şiir." Yaşamayı bilmek ve yaşayamayışa mahkûm olmakla şiirini ilintilendiren İsmet Özel yarım asırdır neyin mücadelesini veriyor? "Her şey ben yaşarken oldu, bunu
Hiçbir savaşta olamayacak kadar büyük bir sessizlikle anlatıyorum her şeyi. Bir yerlerde büyük fırtınalar kopuyor. kendi fırtınanın içindeyken mi daha çok acır canın, yoksa yara izini hatırladığında mı iç çekersin asıl? Bilmiyorum. Sınırlarını kendim çizdiğim bir şehrin duvarlarından korkuyorum. Adını benim koyduğum alanlardan yaka paça kaçmaya çalışıyorum. İnsan kendinden nasıl kaçar, kendinden kaçabildiğinde hangi kapıyı çalar; bilmiyorum. .🍂
Savaşın Esmer Kızına!!! İyi olan hiç bir şey unutmaz, unutulmaz, unutulamaz, tıpkı seni unutamıyor ve unutulmuyor olman gibi. Belkide uzaklar dan saldırıyorsundur hala anlamış diğlim ruhumdaki sen olan depremleri. Yine eskilere dalıp, dalıp gelecekte senle yaşıyorum, o karanlık kanlı savaştan aytınlık, tertemiz, özgür gönlere!!!
Reklam
55 öğeden 41 ile 50 arasındakiler gösteriliyor.