"Ancak birbirimizden nefret edecek kadar dindarız; birbirimizi sevecek kadar dindar değiliz..." Mina Urgan | Bir Dinozorun Anıları
1937 yılında Paris sokakları ahşap parkedenmiş. Görmek isterdim vay be... Mina Urgan'ı okudukça onun yaşamını kıskanıyorum.
Arzu Onuklu

Arzu Onuklu

@yakamoz109
·
14s
Sokakların akıl almaz canlılığı bir yana, bunların zeminini döşeyen malzeme bile hayret ve hayranlık duymama neden oldu: Buna bugün inanması güç ama; o sokaklar taşla, toprakla ya da betonla değil; düpedüz ahşap parkeyle döşenmişti. Yani güzel bir evin salonunda yürürcesine geziniyordunuz o sokaklarda. Bu dikdörtgen parke parçaları, pırıl pırıl çelikten yapılmış, avuç büyüklüğünde yuvarlak çivilerle birbirine raptedilmişti. Biz, barbar Türk öğrencilerin başlıca eğlencelerinden biri, kaşla göz arasında bu çivileri yerden söküp evimize götürmek; onları tersyüz edip kültablası olarak kullanmaktı. 1948'de Paris'e üçüncü gidişimde, ahşap parkeler ortadan yok olmuş; Paris sokakları zeminleri açısından Avrupa'nın öteki büyük kentlerinin sokaklarına benzemişti.
Reklam
Mina Urgan'ı okurken şuanki durumumuz ve ülkemin çoğunluğunun gözündeki kadın imajı!!! beni cidden delirtiyor... Can Atam neden biraz daha yaşamadın neden ?! Allahım sabır...
Arzu Onuklu

Arzu Onuklu

@yakamoz109
·
17s
Balıkesir'de hiç unutamayacağım bir kadın gördüm: Sinemaya gitmiştik. Filmin başlamasını beklerken, ince uzun genç bir kadın girdi hole. Giysisi, şapkası, eldivenleri, çantası, topuklu ayakkabılarıyla, en iyi anlamda, yani gösterişe hiç kaçmayan bir biçimde, tepeden tırnağa, olağanüstü şıktı. 1938 yılında Anadolu'da değil de, Paris'in büyük bulvarlarının birindeydik sanki. Salt erkekten oluşan holdeki kalabalık, saygıyla kenara çekildi, yol açtılar ona. Genç kadın bir masaya oturdu; garsondan bir sâde kahve istedi. Sonra eldivenlerini çıkardı; çantasından sarı kapaklı Fransızca bir roman, bir paket de sigara aldı. Kahvesini ve sigarasını içerken, kitabını okudu. Herkesin gözü ona dikiliydi. Ama ancak bizim gözlerimizde hayret vardı. Balıkesirli erkekler, hayretle değil, sâdece hayranlıkla bakıyorlardı ona. Her zaman tanışmak istediğim ve ne yazık ki bir daha hiç karşılaşamadığım bu kadının kim oldu- ğunu sorduğumuzda, "Hâkim Hanım" diye fısıldadılar. Hâkim Hanım şöyle dürüst böyle dürüstmüş. Gözü öyle pekmiş ki, hiç kimseden, en belâlı ağalardan bile korkmazmış. Gerektiğinde, bir dâvâyı soruşturmak için, bir ata atladığı gibi en uzak köylere gidermiş. Adaleti yerine getirmekten başka hiçbir şey düşünmezmiş, vb. Bunları duyunca, birkaç ay sonra ölecek olan Mustafa Kemal'in, kadınların eğitim görmeleri, özgürlüklerine kavuşup toplumda yer almaları uğruna verdiği savaşımı kesinlikle kazandığının bir kanıtı saydım Balıkesir'deki Hâkim Hanım'ı. Bu kadın toplumdan dışlanmış durumda değil, tâ 1938 yılında topluma egemen durumdaydı.
Çağımıza uymak zorundayız palavrasına da hiç mi hiç inanmıyorum. Eğer yaşadığım çağın en yüce ideali köşeyi dönmekse; eğer yaşadığım çağ toplumsal adaletsizlik üstüne kuruluysa; eğer yaşadığım çağ inandığım her şeyi yadsıyorsa; eğer yaşadığım çağa bayağılık ve çirkinlik egemense, ben böyle bir çağa neden ayak uydurmak zorunda kalayım?” #Mina Urgan
Mina Urgan
"Kendini öldürmek kolaydır. Anlık bir cesaret meselesidir sadece. Asıl zor olan yaşamaktır. Bunca felaket arasında, fazla rezil olmadan yaşamak gücünü bulmaktır asıl zor olan."
Mina Urgan
"Yobazlığa karşıyım, ırkçılığa karşıyım, gericiliğe karşıyım. İnsanların sömürülmesine ve savaşa karşıyım."
Reklam
734 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.