Kitabın daha başlarında iken beni içine çeken diyaloglarında şu cümleye rast geldim: "Çünkü nedense hepimizde, maddi olsun, manevi olsun, bütün dertlerimize bir isim takmak merakı vardır, bunu yapamazsak büsbütün çılgına döneriz. Mamafih insanlarda bu merak olmasa doktorlar açlıktan ölürlerdi." Üstelik Sabahattin Ali bu konuya değinen ilk yazar değil: "Belirsizlik, en kötü ihtimalden daha acı vericiydi." , "Belirsizlik, tüm işkencelerin en kötüsüdür." Peki belirsizlik hissinin bu korkunçluğu neden? Neden bizi duvarlarla konuşturacak kadar acizleştiriyor?
Kendi içimde bu durumun insanın sabra karşı olan tahammülünün azlığı nedeniyle mi yoksa düşünmenin karanlık taraflarıyla yüzleşmenin sürüklediği uçurum nedeniyle mi olduğunu bir türlü çözümleyemedim. Sorun şu ki bunu bir sonuca bağlayamamak da bir belirsizlik ve can sıkıcı bir kısır döngüde buldum kendimi. Belki de ihtimallerin sonsuzluğundaki heyecan, sonsuzluğun belirsizliğindeki kederi kapatmaya yetmiyor.