Sahi nedir bu delilik? İnsanlar, köprü başında bir hayalet görmeyi delice bulur; peki benliğini kiraya verip, dikdörtgen masalarda gece gündüz çalışıp, karşılığında alacağı sadakayla kaç ayda palto alabileceğinin hesabını yapan Akakiyeviç’in hayatı da koca bir delilik değil midir?
Ha bir de sabah uyandığında burnunu olduğu yerde göremeyen binbaşı kimliğiyle böbürlenmeyi çok seven Kovalev vardır. Her yerde burnunu arar, en sonunda bir arabanın içinde şık takım elbiseler giyinmiş, yüksek bir memur kılığında görür burnunu. Kovalev için de bu delice bir durumdur. Oysa asıl delilik; insanlığını apoletlerine yem etmiş ve yalnızca ünvanlarının gölgesinde var olmayı becerebilmiş, burnu havada bir asalak olmak değil midir?
Bir de Aksentiy İvanoviç var tabii. Sevdiği kadın, mesleğini beğenmediği ve kendisini küçümsediği için deliren ve kendisini İspanya Kralı zannetmeye başlayan Aksentiy İvanoviç. Herkes bu durumu da oldukça delice bulur. Hatta onu akıl hastanesine kapatırlar. Oysa asıl delilik; paranın duyguları satın aldığı, rütbelerin insanlığa hükmettiği, koltukların adalete ahkam kestiği, dirsek çürütenlerin kibir büyütenlere yenildiği, mananın hiç, kavganın dinç olduğu bu keşmekeş dünyada yaşamak değil midir?
Biz; zilleri takmış bağıran deliliğin seyircisi, içimize sinsice yerleşen gerçek deliliğin ise kurbanıyız.