spoiler
“hâlâ mı erdem!”
marquis de sade (marki dö sad), her şeyden önce önyargıya karşı savaşın onurlu, tutkulu, yılmaz ve sarsılmaz bir neferiydi. bu niteliğinden hareketle sade, onu okumadan önce önyargılarını bir kenara bırakmayanları, anlattığı öykülerdeki vahşet, derin şehvet duyguları ve sadizm unsurlarıyla egale etmeyi başaracağının
American Horror Story fanları için
Kitap hakkında konuşmadan önce, kitabın İngilizce çevirisini e-kitap olarak okuduğumu, kitabı okurken e-kitap okumayan annemin de okumasını istediğim için Türkçe çevirisini ona aldığımı belirtmek isterim. Dolayısıyla Türkçe çevirisini okumadım, çeviri hakkında yapabileceğim tek yorum, annemle konuşurken kafasını karıştıran bir detayı açıkladığında
Empedokles'in Dostları üzerine deneyimlerim
Kitabın ütopya mı distopya mı desem bilemeyeceğim ama ütopya demek istediğim atmosferi, Empedokles'in Dostları denilen "ulus"un gizemi ve Alec ile Agam arasındaki dostluk ile Éve arasında başlayıp gelişen aşkın sürecini sevdim, ilgimi çekti. Olayların ilerleyişi, neler olacak merakımla beş günde bitirebildim. Bir buçuk senedir okuma yorgunluğu ve tembelliği çeken benim için bu bir gelişme.
Kitabı Sleep Dealer'ın Confession albümünü dinleyerek okudum, şarkılarla kitap birbirini tamamladı gibi hissettim.
music.youtube.com/playlist?list=O...
Küçük bir kitap konusu bırakacağım.
Antioche adası durgun yaşam akıntısında devam ederken bir gün iletişim araçları ve elektrik kesilmesiyle adanın iki sakininden biri olan Alec, devam edecek günlerin değer ve önemini öngörerek bir günlük tutmaya başlar. Bu günlüğe her gün olan önemli gelişmeleri yazmaya başlar. Adanın iki sakininden diğeri de yazar olan Éve'dir. Nükleer bir saldırı sonucu her şeyin kesintiye uğradığı sanılsa da gerçekler günden güne açığa çıkar. Kendilerine Empedokles'in Dostları diyen ve süper güç olan Amerika Birleşik Devleti'nin ve dünyanın düzenini değiştirmeye ve benim anladığım kadarıyla insanlığı savaşlardan, savaş aletlerinden, nükleer tehlikelerden, vahşetten, terörden yani tüm tehlikelerden kurtarmaya, insanlığı kendileri gibi yükseltmek isteyen bir "ulus" ortaya çıkmıştır. ABD ve Ada halkı ise bu "ulus" karşısında korkular ve yayılan uydurmalar içindedir. Alec, bu süreçte yaşananları günlüğüne günbegün not tutar, bu süreçte kendi hayatında gerçekleşen yeni gelişmeler ve değişimlere de şahit oluruz.
Son zamanlarda sıkça karşıma çıkan bu kitabı ben de okuyuverdim. Ama yazarın tavsiyesine uyarak yaklaşık üç hafta gibi bir sürede okudum. Roman gibi hadi okuyalım bitsin taktiği bu kitaplarda olmuyor maalesef. Eğer benim gibi beyninizin içi cennet mahallesiyse mümkün değil. Çünkü o kadar çok okumama rağmen bazı kavramları anlayabilmek için sakinlige ihtiyaç var.
Şimdi bu kitabın amacı nedir, sorusuna yanıt vereyim.
Yazar tanınmış ya da ismi pek duyulmamış, sıradışı filozoflarin düşünce sistemlerini açıklamış ve karşılaştırmalar yapmış diyebilirim. Tabii bu durum sayfalarca sürmüyor, kısa ve öz anlaşılır şekilde yapmış. Bunun yanında özel küçük detaylara da yer vermiş ki, yazarın şu cümlesini anlamış oluyorsunuz:
"Filozoflar düşünce deneyleri yaparlar. Koltuklarına oturur, mükemmel bir şekilde mümkün olan senaryolar hayal ederler. Görünüşte iyi akıl yürütseler de en nihayetinde sağduyuya aykırı, çirkin sonuçları ulaşırlar."
Bazıları cidden acayip. Sanırım bir filozof olmak demek, beyninin tüm insanlardan farklı çalışması demek olmuyor.
Neyse filozoflarin düşüncelerini açıkladiktan sonra her bölümün sonunda, bir cümleyle o filozof gibi nasıl dusunulecegini eklemiş yazar. Sevdim bu kitabı. Bu tür içerikli kitapları sevenlere dehşet ve ibretle tavsiye ederim
MAĞARA VE KOZMOS KİTABINDAN ALINTI
UZUN BİR YAZI SAYFADA ŞAMANİZME DAİR BAŞKA GÜZEL YAZILARDA VAR. LİNKE TIKLAYARAK OKUMANIZI ÖNERİRİM.
yeryuzusifasi.wordpress.com/2018/06/29/maga...
Michael Harner’ın Mağara ve Kozmos Kitabından alınmıştır. Harner kendi kişisel yolculuğunu anlatmakta…
Öteki alem, rehber ruhlar, tıbbi
Sınırlar... Bu küçük kelimenin ifade ettiğini anlam o kadar büyük ki. Fazlasıyla ilgi çekici. Birey olmanın önündeki en büyük engeldir ‘’Sınırlar oluşturamama’’. Bir kişisel gelişim kitabı okunacaksa ‘Sınırlar’ kitabı mutlaka bunlardan biri olmalı. ‘Aidiyet duygusunu nasıl öğreniriz?’ i güzel bir dille anlatıyor bu kitap. İçinde yaşadığımız toplum ve aile değerlerimizden çok kendi değerlerimizin fark etme ve buna öncelik vermemiz gerekiyor. Zayıf Vicdan dürtümüzü olgunlaştırıp, insanlara ‘Üzgünüm, benim de değerlerim var. Ben sana nasıl saygı duyuyorsam sen de bana saygı duymalısın’ diyebilmeliyiz. İçimizdeki yaşadığımız çevrenin etkisiyle oluşan kalıplaşmış değerler, inançlar ve vicdana ‘İçimizdeki Anne-Baba’ diyerek yazar çok güzel bir mesaj veriyor aslında. Bu kitabı okuduğunuzda çevrenizdeki insanların sizi nasıl manipüle ettiklerini fark edeceksiniz. İnsanlarla nasıl iletişim kurmanız gerektiğini anlıyorsunuz. Ve emin olun biraz daha olgunlaşıyorsunuz. Kitap genel olarak güzel yazılmış. Hayattan hikayeler verilerekte yazılanlar somutlaştırılmış. Kişisel gelişim kitabı okumayı sevmeyen biri olarak ben bu kitabı sevdim. Ve kendimde bazı farkındalıklar oluştuğunu gözlemledim. Anlaşılır dille yazılan bu kitabın sizde de farkındalıklar yaratacağını düşündüğümden okumanızı tavsiye ederim.
