134 syf.
8/10 puan verdi
Karanlık Kitaplık serisinin baş tacı olabilecek karanlıkta, kelimenin tam anlamıyla tüyler ürpertici bir kitap. Okurken yazarın ne kadar ileri gittiğine şaşırmadan edemedim. Tecavüz, cinayet, ihanet, katliam... Dehşet verici ne ararsanız var bu kitapta.
Başta yaşanan fantastik olayın ilerde nereye bağlanacağını merak ederek başladım okumaya.
Maalesef sonunda bitirdiğim ve okuduğum için bin pişman olduğum bir kitap.
Sevdiğim tek şey kitabın kapağı kitabın isminin hikaye ile çok güzel oturduğu. Bundan 1 gün önce bitirip yorum girseydim "aynı zamanda baş karakterin hastalığını da çok ilgi çekici buldum," gibi bir cümle de kullanabilirdim. Fakat onunla ilgili bir yazı okudum ve
Bir haftalık aradan sonra herkese merhabaaa Yorum yazmayı özledim desem! Stefan Zweig’ı ne kadar sevdiğimi beni tanıyanlar bilir. Elimde kalan son novellasını da okudum Artık romanlarını okumaya geçmeyi umuyorum.
Ay Işığı Sokağı içinde 5 adet öykünün yer aldığı bir kitap. Ay Işığı Sokağı’nda Fransa’nın bir liman kentinde denizci mahallesinde bir
Kısıtlamaların Çevrelediği Bir Yaşamda Özgürlükten İz Mi Kalır?
☞ II. Dünya Savaşı’nın hemen ardından gelen 1945–1960 döneminde tüm dünyada
siyasi, ekonomik ve sosyal açıdan büyük bir dengesizlik ve karmaşa hakimdir.
☞ Bu dönemde Türkiye, savaşın dışında kalmayı başarmış olsa da II. Dünya Savaşı'nın olumsuz etkileri sosyal, ekonomik ve siyasal hayata yansımış. Türkiye'nin takip ettiği temel politika savaşı
Avrupa'da zamanında kitabın insanları intahara sürüklenmesi sebebiyle satışına yasak getirildiği söylenir.Ergenlik çağındaki gençleri, özellikle platonik aşk yaşayanları olumsuz etkileyecek bir kitap olmasi sebebiyle ilerleyen yaşlarda okumanızı tavsiye ederim.Türkiye'de kitaptan kötü etkilenip okumaya ceserat edemediğini ve yarıda bıraktığını eleştirilerde denk geldim. Bana bişey olmaz demeyin! İnsan bilinçaltında sizi karamsarlığa sürükleyecek birçok noktaya uyarılar gönderip, üzeri topraklarla örtülü kokuşmuş dertlerinizi gün ışığına çıkarabilir ve olmadık şeyleri kafa takıp üzülmeye başlayabilirsiniz. Girdiğiniz ruh hali sizi ömür boyu penceresiz, karanlık bir odaya hapsetmiyor tabiki.Doğru zamanda dünyaca ünlü bu acıları okumaktan mahrum kalmayın.Sevgiler..
Burak Turna bu kitabında her zamanki gibi kitabında derdini anlatmanın peşinde. Durumu betimlemeler son derece sınırlı. Bu açıdan bir Amerikan dizisi izliyor gibisiniz. Sadece olay var, betimleme yok. Aslen "sadede gelmeyi ve sadece konuyu okumayı" sevenler için iş güzel ama bu kısırlık anlatımı ciddi derecede zayıflatıyor.
Öte yandan diyaloglarda bir yapmacıklık ve zorlama aksan kullanımı hala devam ediyor. Bir de olumsuz bir eleştiri yapayım. "Kardeşim yazarın kendisini tanıttığı o önsözümsü şey nedir ya!" Bir insan kendisini tanıtırken defalarca kez "Edebiyat dünyasını derinden sarsan insan, Türkiye'nin yazınsal tarihini baştan yazan adam, dünyaca ses getiren eserlerin sahibi" gibi ifadeler nedir öyle. Zannedersin Stephan King tanıtılıyor.
Burak Turna'nın çok satan kitaplar yazdığı doğrudur ama kendisini bu dev aynasından uzaklaştırması son derece iyi olur. Zira kurgu var ama edebi estetik pek parlak değil. Zorlama büyüklenmenin anlamı yok.
Son olarak konuya da değinelim. Bu kitap bir öncekinin tam bittiği yerden başlıyor. Gri takım üyeleri Elan Rau'nun peşine düşüyorlar ve Gelişim Konseyi onları Rau'nun dünyanın kodamanlarını topladığı özel askerlerle dolu adayı yok etmek için yola çıkıyorlar.
Ha sonuçta adanın mına koyuyorlar mı? Evet. Peki kitap nasıl bitiyor? Tam Kurtlar Vadisi tadında, bir sonraki bölüme heyecanlı yerinde bırakıp pas atarak... Bu şu demek, serinin altıncı kitabı şu anda ya yazıldı ya yazılıyor.
Meraklılarına şimdiden iyi okumalar...
