Dünya edebiyatının, Nobel ödülü almış bu önemli eserini onaltı gün gibi bir sürede ve büyük bir sabırla okuduğum için kendimi şanslı okurlar kategorisinde görüyorum.
Sabırla diyorum, çünkü edebi anlamda derinliği olan, belli bir tarihi altyapı isteyen, dini, felsefi, hermetik, pedagojik tartışmaların çok olduğu satırları okurken bu sabra fazlasıyla ihtiyaç var.
Yirminci yüzyılın başlarında insanlığın yaşadığı kitlesel anlamdaki ilk büyük savaşa doğru giderken Avrupa'da yaşanan sancılar, dünyanın yeniden şekillenmesine doğru giden toplum hareketleri, siyasal ve fikirsel değişimler; hastalıkları nedeniyle biraraya toplanmış ve çoğu ölümü bekleyen bir grup entelektüelin gözünden uzun tartışmalar ve diyaloglar halinde anlatılmış. Daha doğrusu yazar, yaşadığı döneme dair görüş ve gözlemlerini romanındaki kahramanları aracılığıyla okuruyla paylaşmış.
Roman için beğenip beğenmemek konusunda bir kıstas getiremeyeceğim. Bu tip romanlar için bu yaklaşımın yanlış olduğunu düşünüyorum. O yüzden sadece derin edebiyata meraklı, uzun okumaları seven gerçek okurlara tavsiye ediyorum. Çünkü bu kriterleri karşılayamıyorsanız okurken çok sıkılıp yarıda bırakabilirsiniz.
Thomas Mann, Buddenbrooklar, Büyülü Dağ , Yusuf ve Kardeşlerini hayatının üç ana anıtı olarak tanımlamış.
Yusuf ve Kardeşleri, bir roman tetralojisi olarak nitelendirilir ve Yakup’un Hikâyeleri (1933), Yusuf’un Gençliği(1934), Yusuf Mısır’da(1936), Doyuran Yusuf (1943) oluşur.
Thomas Mann’ın on altı yılda (1926-1942) yazdığı Yusuf ve
Thomas Mann'in son hikaye kitabı Aldanan Kadın, Venedik'te Ölüm ile benzerlikler barındırıyor. Bu sefer baş karakter ellili yaşlarında iki çocuk annesi bir kadın olan Rosalie'dir. Kocası savaşta ölmüş, Rosalie ise bundan sonra evlenmemis. Romantik, doğaya fanatizm derecesinde tutkundur. Kızı Anna ise tam zıddı bir yapıya sahip olup, akılcı ve
BİR HİKÂYEDEN ÇOK DAHA FAZLASI
Apollon, Antik Yunan'da Güneşin, ateşin, şiirin, ışığın ve 'gerçeğin' tanrısıdir; kehanet yapar, bilicilik özelliği vardır. Bununla birlikte, Orfe öğretisinde sezgi, ilham ve 'vicdan' sembolüdür. Kitabın baş karakteri Gustave von Aschenbach da Apollon özellikleri gösteren, romanda onunla özdeşleştirilen bir karakterdir. Ünlü ve saygın bir
·
Not rated
·
Liked
Bazen okuduklarımız bizi yaşadığımız çağın dehşetinden korur, uzağa atar. Böyle kitaplar gereklidir insana. Bazen de okuduklarımız bizi o dehşetin odağına götürür, bütün vahşeti görmemize, yaşanan acılara tanıklık etmemize neden olur. Yoksa sağlar mı demeliydim?
Neticede bütün dehşetin kıyısından dolanıp mutlu olmak da mümkün. Ama düşünen için
Kitap, Kuzey Almanya’nın bir liman şehri olan Lübeck’te yaşayan bir burjuva ailesi olan Buddenbrook’ların dört kuşak devam eden aile ve iş hayatını anlatıyor. Büyük büyük baba Johann Buddenbrook’un 1700’lerin son çeyreğinde kurduğu aile şirketinin 1800’lü yılların ikinci yarısına kadar, yani 100 yıllık bir süreçteki gelişimi, o dönemdeki toplumsal değerler, siyasal değişimler ve ailenin kendi içinde yaşadığı çalkantılar/trajediler ile bir bütün halinde çok güzel resmedilmiş. Kitabı okurken sanki bir film izlermiş gibi, karakterler çok canlı ve gerçekçi bir şekilde canlanıyor.
Kitapta, Protestan Burjuvazinin çalışma hırsına, bu çalışma hırsının dayandığı dini değerlere (bu konuyu iyi anlamak için Max Weber’in “Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu” kitabını öneririm) vurgu yapılıyor. Kitabın bana göre en can alıcı yeri yüzyıllık mücadelenin sonuna doğru torun Thomas Buddenbrook’un, iyice bunalmış bir ruh hali içerisinde, şirketi çocuğuna emanet edemeyeceğini anlayıp her şeyin bitmek üzere olduğunu anlamış olduğu noktada, hayatı sorgulamaya başlaması ve bir öğleden sonra okuduğu bir felsefe kitabından sonra bir aydınlanma yaşamasıdır. Kitapta açıkça yazmasa da konu başlığından kesin olarak çıkarılabilecek olan bu felsefe kitabı, Arthur Schopenhauer’un ölüm ve varlığın yok edilemezliği hakkındaki görüşlerini anlatmaktadır.
Çok keyif alarak okuduğum bir kitap oldu. Tavsiye ederim. İyi okumalar.
