“Korku kaçınılmazdı. Hepimiz seçimlerimizi yapar ve sonuçlarımıza katlanırdık. Hepimiz korku hissederdik. İşin püf noktası bu korkuyla yaşamayı, ona rağmen ilerlemeyi öğrenmekti.”
Arkadaşlığın, sevginin, mücadelenin büyüyle birleşimi olan ve bizi fantastik bir dünyaya gönderen muhteşem seriye Tanrılar ve Canavarlar kitabıyla veda ediyoruz. İlk kitapta hem cadı meclisinden hem cadı avcılarından kaçan, aslını inkar ederek yıllardır büyü yapmayan fakat hırsızlık yapan zeki cadı Lou'nun çocukluğundan itibaren cadı avcısı olarak yetiştirilmiş, inançlarına körü körüne bağlı cadı avcılarının yüzbaşı Reid ile tamamen zorunluluktan evlenmesini fakat birbirilerine aşık olmalarının getirdiği entrika ve aksiyonu okumuştuk. İkinci kitapta bu aksiyon biraz geride kaldı. Çünkü çoğunlukla karakterlerin kendi benliklerini bulmalarını, ikili ilişkilerdeki çıkmazlarını ve asıl kendileriyle olan kavgalarını okuduk ve son öyle bir yerde bitti ki üçüncü kitabını merakla bekledik. Üçüncü kitap ise aksiyonla başlayıp aksiyonla biterek benim beklentimi karşıladı diyebilirim. Bu kitapta başlarından bela asla eksik olmuyor. Lou' nun ruhunu kurtarmak için efkarlı sulara doğru yola çıkıyorlar. Fakat bu yolda, Reid’in kaybettiği hafızasını geri getirmek, gerçekleşecek savaş için müttefik aramaları da gerekiyor. Yani bitmek bilmeyen bir maceraya giriyoruz onlarla birlikte. Benim keyifle okuduğum bir seri oldu.