"Çünkü sevgisiz hayatın hiçbir anlamı yok"
Merhaba sevgili Okurlar;
Şeker Portakalı, Brezilya’nın Minas Gerais bölgesinde yaşayan fakir bir ailenin beş yaşındaki oğlu olan hayal gücü çok gelişmiş Zeze adlı çocuğun başından geçenleri konu edinir. Jose Mauro Vasconcelos, bu eserinde kendi hayatından kesitlerle bizi yüzleştirmektedir. 16 dile çevrilen bu eser büyük yankı uyandırmıştır. Yazar, ele almış olduğu bu eserin sonunda kendi kalemi ile açıklamıştır. ‘’Bu kitabı 20 yıl yüreğimde sakladım ve 12 günde yazdım.’’ Kitap 1968 yılında yazılmıştır. 2012 yılında da aynı adlı filmin sineması çekilmiştir.
Zeze: Küçük yaşta okuma yazma öğrenen, yaramaz bir çocuktur. Ailesinden sürekli şiddet görmektedir ve ailesinde aradığı sevgiyi bulamamaktadır. Zeze ismi; modern, cömert, ciddi, neşeli ve dost canlısı anlamlarına gelmektedir.
Edmundo: Zeze’nin dayısıdır. Çok zeki ve kültürlü biridir.
Totora: Zeze’nin abisidir. Sürekli Zeze’nin parasını almak ister ve onu kandırmak için uydurmaca hikayeler anlatır.
Manuel: Portekizli, Zeze’nin biricik can dostu, babası yerine koyduğu, Zeze’ye değer veren, onu seven kişi...
Ariovaldo: Zeze’ye şarkılar öğreten, onunla birlikte sokakta şarkılar söyleyen ve para kazanan sokak çalgıcısı....
Şeker Portakalı: Zeze’nin emek verdiği, çok sevdiği fidanı. Aynı zamanda Zeze’nin hayalgücü ile konuşabilmektedir...
Keyifli okumalar dilerim...
Sokak Çalgıcısı engelli bir müzisyenle karşılaşan çocukların birlikte neler yaşadığını anlatıyor.. kısa bir kitap bir çırpıda bitiyor , oldukça akıcı bir kitap sürprizleride var .. çok ders çıkartabilirsiniz , ( Ne ekersen onu biçersin .)kitap tam olarak aslında bunu anlatıyor , öğütleri görmezden gelmemek gerek ...#kitaplakalın
Yeryüzünde onca sokaklarken kendi içimde kayboluyorum,
Çarpanlara ayrılıyor tüm kusurlarım,
Bir öpüş tüm şehre günah yazıyor.
Benden önceki şairler öldürüyor duygularımı,
Yatağıma girip kendinden utanıyor yalnızlık.
_____________________________
Okuduğum tüm yazarlar bana yirmi yedimde delireceğimi söylüyor,
Bana güneşli bir Aralık borçlu hayat.
Azrail bir sokak çalgıcısı olarak geliyor,
Plath'in fırınını turuncuya boyuyorum.
Şiirlerimin Türkçe'si bozuluyor,
Kariyerimi dev aynasında büyütüyorum.
__________________________
Sol omzuma acı biberler ekiyorum,
Çektikçe uzayan bir sakız gibi peşime takılıyor geçmişim.
Elime bir çalı süpürgesi alıp içimi süpürüyorum,
Kalbimdeki delikten içine sızıyorum.
Yüzünü bir gazete kağıdına sarıyorum, kimse garipsemiyor.
Legolarımdan bir şehir yaratıp demokrasiyle yönetiyorum,
Daha fazla yaşlanmamak için kol saatlerine pil takmıyorum.
Gitgide İstanbul'a benziyorum, kararıyor ruhum.
_________________________
Bugün güne harika bir şiir kitabı ve birbirinden güzel #şiir ler ile başlayalım istedim. Bir süredir elimde olan ve parça parça okuduğum bir kitap #ironikveikonikkadın . İlk sayfalarda yazarın tarzı ve şiirler farklı geldi bana. Bu nedenle ilk şiiri birkaç gün üst üste okudum içine girebileyim, yazarın tarzına alabileyim diye. Sonrasında ise şiirlerden farklı bir tat almaya başladım , öyle ki sanki çok tanıdıktı. Artık şiirler şairin olmaktan çıkmış benim bir parçam haline gelmişti. Hatta bazı şiirlerde #didemmadak tadı aldım diyebilirim. Şiirlerin sonunda yer alan öneri şarkılar çok hoşuma gitti.
Dikkat spoiler içerir.
Andreas adında bir sokak çalgıcısı, bir gün Yunanistan'da bir meyhanede eski bir tanıdığı olan Lazaros ile karşılaşır. Lazaros yakında çok zengin olacağını, eski sevgilisi Aspa'yı Yorgos denen adamın elinden alacağını söyler. Ancak ertesi gün Andreas onu morgda bulur bıçaklanmış bir şekilde. Cenazesi için tanıdıkları olan Hristos, Makis, Aspa ve annesi Katerina'ya gider ve olumlu yanıt alamaz. Sonrasında da kendini bu cinayeti çözmeye adar. En sonunda Lazaros'un bir şantajcı olduğunu, Makis, Hristos ve Yorgos ile ortak iş yaptığını öğrenir. Bir de Kurt adında bir adam vardır. Acaba katil kimdir? Andress katili bulabilecek midir? Keyifle bir solukta okunan bir roman.
Karakter adları sürekli yanlış yazılmış. Yazım hatalarıyla dolu bir kitap olmuş. Yazım hataları gözüme battıkça okurken içime içime ağladığım bir kitap oldu. Bu kötülüğü çocuklara yapmayın lütfen.
Fakir, sakat bir adamın av köpeği aradığı ilanını gören çocuklar; yardımcı olmak için Nanar isimli köpeği belirtilen adrese götürüp teslim ederler... Ancak bir süre sonra sokakta gözleri görmeyen bir çalgıcı ile beraber, köpeklerini siyaha boyanmış halde görürler... Buradan sonra ise hem çalgıcıya karşı bir merak, hem de köpeklerini koruma iç güdüsü devreye girer...
Çok basit bir konu gibi gözüküyor ama gayet güzel işlenmiş, olaylar çok güzel aktarılmış ve ilerledikçe merak uyandırıyor.