Hiç geçmeyen,hiç unutulmayan şeyler var. Ölünceye kadar insanın sırtından atamayacağı şeyler var...
Zaten , bir felakete sükun ve itidalle tahammül edenlerin manzarası, o felaket için ağlayıp çırpınanların manzarasından çok daha korkunç ve ezicidir.
Kuyucak köyünde yaşayan Yusuf'un bir bir gece evini eşkıyalar basar ve ailesini öldürür. Sabaha kadar anne babasının başında bekleyen küçük Yusuf'un durumuna kaymakam çok üzülür ve onu evlatlık alır. Durumdan kaymakamın karısı hiç memnun olmaz ama kendi çocukları olup da Yusuf'un kızını baktığını gören kaymakamın karısı Şahinde hanım kızı Muazzez'i Yusuf'a bırakarak devamlı gezer. Yusuf'un okumasını isteyen aile onu okullara yazdırır ama Yusuf okumaya pek niyeti yoktur. Seneler geçtikçe bir baltaya sap olamamanın verdiği hüzün, kaymakamın ona verdiği emeklerin boşa gitmesi üzüntüsü ve ailesini nasıl gecindireceği kaygısı arasında bocalar durur. Bir yandan da aklı doğduğu topraklardadır ta ki birgün onu tamamen tayin oldukları yere onu bağlayan olay başına gelene dek...
Kuyucaklı Yusuf, Sabahattin Ali'nin yazdığı ilk romanı benimse okuduğum 3. eseri oldu. Betimlemerinin mükemmelliğini bilmeyen kalmamıştır o kadar ki kitabı okurken Yusuf'la sokaklarda geziyor,onunla üzülüp onunla düşündürüyor yazar. Yaşadığı dönemi , parası olanın her belayı basından nasıl savabildiğini ,adaletin nasıl susturulduğunu geçmişte hicbirsey değişmeyen günümüzü anlatmış sanki. Başından sonuna etkileyici ve su gibi akan ,olayları yaşatan bu kitabın keşke sonu böyle bitmeseydi devamı da olsaydı dedim sadece