Bu kitap, paralı bir asker olan Yüzbaşı John Carter’ın güncesi.Ölü bedeni, 10 yıldır Arizona’da ki bir mağarada ancak bu süreçte kendisi aslında Mars’ta.
1865 yılında tek geçim yolu olan savaş bitince parasız kalan John ve arkadaşı Powell, altın madeni araştırması yapmak için Arizona’dadırlar, o madeni sonunda bulurlar da ancak bir takım kovalamacalardan sonra John kendisini bir mağarada bulur ve ani bir halsizliğin bastırmasıyla orada uykuya dalar, gözlerini açtığındaysa kendisini Mars’ta bulur.
Bir çok türle tanışır, yaşar, savaşır ve hatta aşık bile olur.Yeşil Marslılar, Kırmızı halklar, Thark’lar, Zodanga’lılar, Helium’lular…
John, her birinden bir çok şey öğrenir ve hatta öğretir de.Güzeller güzeli Dejah Thoris ise kalbini fethetmiştir.Böylece Dünya’dan Mars’a uzanan soluksuz bir macera John’u beklemektedir.
John Carter eşittir Cüneyt Arkın desem yeridir.Bazı yerlerde bu durum absürt kaçsa da okuma zevkini azaltmıyor.Olaylar çok hızlı, dur duraksız gelişiyor ve bu nedenle soluksuz okunuyor, burası benim için bir artı oldu çünkü hızlı gelişen şeyler beni cezbeder, sevdim o yüzden.Kitapta John Carter için durumlar çok kritik bir noktada son buldu, bu nedenle seriye devam etmek şart oldu.