Benim için keyifli bir okuma oldu, seviyeli ve felsefik diyaloglardan çok keyif aldım. Ara ara sorgulatan, düşündüren ara ara geçmişte yaşadığımız bir kış tatiline ya da yaz tatiline seyahate çıkabileceğimiz çocukluğumuzu hatırlayıp gülümseten bir eserdi. Dili gayet akıcıydı. Konusuna gelecek olursam:
Derin bir özlem ve pişmanlık yaşayan baş karakterimiz Eliz'in cesaretsizliğine sığınmaktan vazgeçmesiyle başlıyor ve daha sonra o noktaya nasıl geldiğini okuyoruz. Yıllar sonra ilk aşkı ile karşılaşıyor ve mektuplaşma kararı alıyorlar. Eliz ilk aşkının kaybından sonra derin bir depresyona giriyor ve mektupları okumaya cesaret edemiyor. Düzenli spor ile çıktığı bu depresyondan sonra bir gün ilk aşkıyla(Efe) karşılaştığı şehre gidiyor oradayken aldığı bir e posta onun için mektupları okuma cesareti veriyor, e posta üniversitede öğretmen ve yazar olan Eliz'in imza gününe gelen bir okurundan geliyor ve Simurg Kuşu Efsanesi başlıyor. Çocukluktaki o saf ve temiz sevgilerini, neyi neden yaptıklarını, hislerini okuyoruz.
Kitabın sonunda gerçekten şaşırdım. Tuna karakterini böyle beklememiştim. En başta çok sevdiğim Sedef karakterinin böyle bir şey yapacağını tahmin etmiştim ama belki bir ters köşe de burda olur böyle devam eder sevilmeye layık olur demiştim ama olmadı. Altını çizdiğim çok yer oldu ve alıntılar için başka bir post yapmaya karar verdim. Ben bu kitabı pekçok yönden sevdim ve hepinize tavsiyemdir.