Geçmiş-şimdiki zaman çizgisinde ilerleyen, kurmaca evrenler yaratan ,1992 Kültür Bakanlığı Roman Ödülü almış bu roman, kasabadan kente gelen bir adamın hikâyesini anlatıyordu.
Öyle bir adam ki, kimliksiz, geleceğinden umutsuz, adını bile kitabın yarısında öğrendiğimiz ,sonsuzlukta bir garip nokta gibi ...
Evet adı Bedran bu adamın, Bedran bir gün, asla dönmemek üzere kasabadan kente gelir kaçarcasına ... fakat babasının yüzünü , yaptıklarını asla unutamaz.
Kentde ise kalabalıklarda yalnızdır yine , üç kişilik bodrumdaki bekar evinde. Sonra evleneceği kız , kötü ve acı bir olay sonrası karşısına çıkar ... Peki bu evlilik nasıl gidecektir? O uğursuz kaza nasıl olmuştur? Yatalak bir adam, elinde silahı ile kimi beklemektedir?
Yalnızlığın, bunalımın romanını yazmış yazar. Ama ne yazma... Kelimelerle dans etmiş, meydan okumuş dünyaya... Sonsuzluğa nokta, sınırsızlığın, cinsel doyumsuzluğun, belirsizliğin hikayesi...
Yazar, kullanacağı kelimeleri seçerken, iki kelime arasındaki boşluğun da dile dâhil olduğunu unutmamış, o boşluğu ve o iki kelimenin bize çağrıştırdığı kelimeleri bize bırakmış!
Kitapta arkadaş ortamından kaçıp, banyoya işemeye gitme bölümünde, bbütün sahte sevgilere, göstermelik ilgilere, umudu umut etmeye işemiş, uzun uzun işemiş hem de!