Bu tavrımın hoşuna gittiğini biliyordum. İlgiye bayılırdı ama bunu açıkça dile getirmez, kendiliğinden gösterilmesini isterdi.
Kendimizi kendimizden, an'ı zamandan, ve hangi toprak parçasında, hangi gezegende yaşarlarsa yaşasınlar tüm canlı varlıkları birbirinden ayıran duvarlar (ki bunlar sonsuza uzanıyor) yıkılana kadar her birimizin birer "olumsuz, tersine duvarcı ustası" olmamız gerek LeGuin'e göre. Bu duvarları etrafımıza devletin, bürokratların, kapitalistlerin, askerlerin mi ördüğü, yoksa bizim mi kendimizi duvarlar arasına hapsettiğimiz, sonuçları açısından fark etmiyor. çünkü, Tau Ceti yıldız sisteminin Anarres gezegeninde Kuzeybatısı Bölgesi'nde doğan fizikçi/isyancı Shevek'in dediği gibi, içeri kapamak, dışarıda bırakmak, aynı şey. Bülent Somay İstanbul 1990
Reklam
"İnsan pek de vefalı bir varlık değil. "
Sayfa 16
Mülksüzler'le yakın bir zamanda yazdığı "The Ones Who Walk Away From Omelas" (Omelas'ı Terkedip Gidenler) öyküsü, bir Dostoyevski sorusu üzerine kurulu: Bir kentin mutluluğu her gün küçük bir çocuğa işkence yapılmasına bağlı olsaydı, kent halkı ne yapardı? Omelas adlı ütopya/kent'in insanları, işkence sırası kendilerine gelene kadar bu soruyu pek sormasalar da, sıranın kendilerine geldiği günden sonra kentin mutluluğunu paylaşamaz oluyorlar ve Omelas'ı "terk edip gidiyorlar". Bir başka Dostoyevski'ci olan Nikolas Berdyaev'in deyişiyle, daha az "mükemmel" ama daha insanca bir yaşam kurmaya gidiyorlar. Bülent Somay İstanbul 1990
Bugünün şartları içinde hasretini çekeceğimiz şey, ne Servet-i Fünûn'un temerküzü, ne de Tevfik Fikret'in teferrüdüdür. Tek mecmua ve tek şair otoritesi, görünürdeki zenginlik ve ihtişamına rağmen, bazan da hüzün verici bir kıtlığın ifadesi olur. Muadeleyi başka türlü kuralım: Eskiye hasret çekenlere göre bugün bizde bir şiir hareketi ve heyecanı yoktur. Fakat Fransız mecmuasının yukarıya aldığım satırlarını Türkiye için de tekrar edebiliriz: "Küçük şiir mecmuaları, şiir defterleri ve bir sürü şiir koleksiyonları, İstanbul'da ve taşrada üstüste intişar edip duruyor." Bu tezad nedir?
The Dispossessed, İngilizcede bir dizi anlamı bir arada barındınyor ve ne romanın Türkçesine verdiğimiz Mülksüzler adı, ne de akla gelebilecek bir dizi başka ad (emin olun bu konuda birden çok insan uzun süre kafa patlattı) bu anlam zenginliğini karşılayabiliyor. Öncelikle The Dispossessed, Dostoyevski'nin İngilizceye The Possessed adıyla
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.