Mir-i Alem Celal Bey, "Sultanım," dedi, "haberci nicedir beklemektedir, getirsin bakalım, İsmail'in cevabı neymiş görelim."
"Boş bir meydan okumadan, ya da yeni bir hakaretten başka bir şey olmayacaktır," dedi Selim Han, alaycı bir ifadeyle elini sallayarak, "ama getirsin bakalım."
Habercinin getirdiği yalnızca tehdit ve hakaretlerle dolu bir mektup değildi; Şah İsmail, Selim Han'ı ağır dille tahrik ederek, yüreği varsa savaşa 'buyur' etmiş, ayrıca nağmesinin yanında, içinde alacalı bulacalı bir kadın elbisesi ve yaşmak olan bir de bohça göndermişti.
"Demek bunlar bizedir," dedi Sultan Selim Han gülerek. Boyun bükmüş haberci hiç sesini çıkarmadı. "İsmail, bizi de kendi kılığına benzetmek istiyorsa eğer, bilsin ki er kişi böyle kıyafetlere el sürmez." Divanda olan herkes gülmeye başladı. "Daha önce de bize yediğinden ikram etmiş, biz de ona yediğimizden buyurmuştuk. Ancak şimdi bize giydiğinden hediye ediyor, kusura bakmasın ben bu türden kıyafetler giymediğim için aynıyla mukabele edemeyeceğim."