Sayıları onu bulan sevgililerinden sonra da varlığımı sürdüreceğim. Sen beni sabah yırtıyorsun, ben geceleyin canlanıyorum, tıpkı mektuplar gibi.
Sayfa 52 - On Üçüncü MektupKitabı okudu
Rastlaşmalarımız giderek daha seyrekleşiyor. Acı ve sıkıntı çekmek, yanmak, telef olmak gibi pek çok sıradan sözcüğün ne demek olduğunu anladım.
Sayfa 35 - Yedinci MektupKitabı okudu
Reklam
Sen benim oturduğum kentsin, ayın ve günün adısın sen.
Sayfa 23 - İkinci MektupKitabı okudu
Tilkilerin kovukları vardır, tutsak olana iyi kötü bir yatak verilir, bıçak gece kılıfına girer, ama senin, senin başını sokacak bir yerin olmadı Velemir.
Sayfa 25 - Dördüncü MektupKitabı okudu
Ben senin sözlerin için sanki bir kumbarayım.
Sayfa 61 - Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, 1995Kitabı okudu
Rus eleştirmen Viktor Şklovski, "Otomatikleşme, şeyleri, giysileri, eşyaları, hanımlarımızı, savaş korkumuzu yavaş yavaş yiyip bitirir" diye yazar: "Eğer çok sayıda insanın karmaşık hayatı tamamen bilinçdışı düzeyde gerçekleşiyorsa, o halde bu hayat hiç yaşanmamış gibidir." Başka bir deyişle, bir şeyleri her zaman görmek, onları aslında hiç görmediğimiz anlamına gelir. İşte edebiyat burada devreye girer, çünkü "organlarımıza yeniden his getirmek için, nesneleri hissetmemizi sağlamak, taşı taş gibi hissettirmek için insana sanat aracı verilmiştir" ve sanat tanıdık şeyleri sanki ilk defa görüyormuşcasına görmemiz için yabancılaştırır ya da bunlarla ilgili "alışkanlığımızı kırar". Şklovskiy bunun " sanatsal olanın alamet-i farikası olduğunu, yani otomatikleşmiş algının etki alanından kasten çıkarılmış bir yapı" olduğunu savunur. Dickens'ın dediği gibi "tam hakikat" yeterli değildir: Edebiyat, dünyayı yeni bir biçimde tuhaf kılarken, yeni bir biçimde görünür de kılar.
Sayfa 189 - Boğaziçi Üniversitesi YayıneviKitabı okudu
Reklam
328 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.