Erkeğin babalık işlevini yerine getirebilmesi ancak annenin onu düşünmesiyle, arzusunun nesnesi olarak düşlemesiyle gerçekleşir. Lacan'ın deyimiyle "anne babanın adını söyler” ve çocuk bu yolla dile ve dolayısıyla toplumsal düzene, kültüre açılır. Çünkü baba annenin arzuladığı erkektir. Bu nedenle babanın adını koyan annedir. Çocukla kendisi arasında bir üçüncü olarak babayı adlandırır. “Kimsenin baba olmak için bir gösterene (signifiant) gereksinimi yoktur. Ancak gösteren olmazsa kimsenin haberi olmaz bundan” der Jacques Lacan.
Kitabı ikinci kez okumaya karar verdim ve incelememi de yeniden yazmaya. İlk okuduğumda aşırı beğenmiştim. Ama bu kitaptan sonra Şems Tebrizi ve Mevlana ile ilgili bir çok şey okudum. Tekrar bu kitaba döndüğümde Şems Tebrizi, Mevlana, Peygamber efendimiz ve Yüce Allah'ın kelimelerinin ne kadar yanlış kullanıldığını görerek üzüldüm. O kadar
Kitap 12 bölümden oluşuyor. Birey ve Toplum bölümü ile başlıyor ve Kendini Yaşamak ile bitiyor. Kitap önsözü ile bize bilgiler vermeye başlıyor. Daha ilk cümleden itibaren hiç bir gereksiz ve yersiz cümlenin bu kitapta olamayacağını seziyoruz. İşte daha önsözde bunu sezdiren ilk cümleler.
Önsöz şu tespitle bitiyor:
Dolayısı ile bu kitap,
Ebeveynlik, müdahaleler gerektiren sonsuz bir küçük olaylar, periyodik çatışmalar ve ani krizler dizisidir. Bu müdahalelerin sonuçları vardır: kişiliği ve özsaygıyı olumlu ya da olumsuz yönde etkiler.