Hazret-i Ömer(r.a) gece teheccüd namazı için kalktığında şöyle dua ederdi: "Yâ Rabbî, bulunduğum yeri görüyorsun, ihtiyacımı biliyorsun! Allâh'ım beni huzûrundan ihtiyacı görülmüş, her türlü korku ve tehlikelerden kurtulmuş, Sen'in emirlerine derhâl icâbet eden, duası kabul edilen, hatalarını affettiğin ve kendisine rahmet ettiğin bir kulun olarak döndür."
Sayfa 103 - Erkam YayınlarıKitabı okudu
Hz. Ali
"İki nîmet vardır ki beni hangisinin daha çok sevindirdiğini bilemiyorum: Birincisi, bir kimsenin, ihtiyacını karşılayacağımı ümîd ederek bana gelmesi ve bütün samimiyetiyle benden yardım istemesidir. İkincisi de, Allah Teâlâ'nın, o kimsenin arzusunu benim vâsıtamla yerine getirmesi, yâhut kolaylaştırmasıdır. Bir müslümanın sıkıntısını gidermeyi, dünya dolusu altın ve gümüşe sahip olmaya tercih ederim." (Ali el-Müttakî, 6, 598/17049)
Sayfa 146 - Erkam YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Farabi, el-Medinetü'l Fazıla (İdeal Devlet) kitabında İslam coğrafyasının bilim ve felsefenin merkezi halini almaya başladığı kendi dönemiyle ilgili "Felsefe ana vatanına geri döndü" der. Felsefeyi eski Yunan'ın Keldanilerden aldığının birçok eserde geçmesi, Sokrates'in eski Yunan çoktanrıcılığına karşın -bariz olarak anlaşılan-
Bir gün Resulullah (sallallahualeyhivesellem): "Kardeşin zâlim de olsa mazlum da olsa  ona yardım et!" buyurmuştur.Bunu işiten müslümanlar  bir zamanlar kabile ırkçılığının  temel kâidesi olan bu sözün Allah Resûlü'nün  ağzından çıkmasına hayret etmiş olmalılar ki, içlerinden biri: -"Ya Resûlâllah!Kardeşim mazlumsa ona yardım edeyim.Ancak  zâlimse nasıl yardım edebilirim?" diye sordu. Resûlullah (sallallahualeyhivesellem) islami anlayışın  inceliklerinden birini gösteren şu muhteşem  cevâbı verdi: "-Onu zulümden alıkoyar,zulmüne mâni olursun.Şüphesiz ki bu,ona yardım etmektir." (Buhârî,Mezâlim 4, İkrâh 6,ayrıca bkz. Tirmizî,Fiten,68)
Hazret-i Âişe (radıyallahuanh) şöyle anlatır: Allah Rasûlü (sallallahualeyhivesellem)  Efendimiz, hanımlarına: "-Sizin bana en çabuk  ve en erken kavuşacak olanınız,kolu en uzun olanınızdır." buyurmuştu. Onlar da hangisinin kolu daha uzun diye, kollarını ölçerlerdi.Meğer kolu en uzun olan,Hazret-i Zeyneb (radıyallahuanh) imiş.Çünkü o eliyle iş yapar ve tasaddukta bulunurdu.(Müslim,Fedâilü's-Sahabe,101)
Ashâb-ı kirâmdan Hârise bin Nûman (radıyallahuanh) gözlerini kaybetmişti.Namazgahından odasının kapısına bir ip çekmiş,yanınada içinde hurma ve başka şeyler bulunan bir sepet koymuştu.Herhangi bir fakir yakınından geçip selâm verdiğinde,sepetten birşeyler alır,ipe tutunarak odasının kapısına gelir ve fakire bizzat verirdi.Âilesi: "-Biz senin adına veririz!" dediklerinde onlara şunu söylerdi: "-Peygamber Efendimiz (sallallahualeyhivesellem)in şöyle buyurduğunu işittim: "Yoksula kendi eliyle sadaka vermesi,kişiyi kötü ölümden muhâfaza eder." (İbn-i Sa'd,III,488;Taberâni,Kebîr,III,229,231;Heysemî,III,112)
Reklam
165 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.