Hiçbir şey okumaya engel değildir!
SAMATYALI "KÖR KİTAPÇI" DEVRİM TARIM'IN ÖYKÜSÜ Kör bir kitapçı. Eskişehir’in ücra bir köyünde başlayan hayat, onu İstanbul’da Samatya’nın ortasındaki küçük kitapçıya kadar getirmiş. Kapısının önünde 5 dilde “kitapçı” yazıyor. Ermenice, Kürtçe, Rumca, İngilizce, Türkçe. İçinde gözleriyle hiç okumadığı ama ruhuyla ezberlediği 1500 kitap
Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Mari Gerekmezyan aşkına dair bir hikaye
Sabır Taşı Aldık nasibimizi hüzünden İşte geldik gidiyoruz sevinsin Halbuki ne güzel başlamıştı hikâye Şerbet gibi bir gök üstümüzde (Bedri Rahmi) İstanbul’a kasvet fena çöker. Şenlenmesi de kederlenmesi de bahaneye bakar kentin. Ama bir efkârlandı mı da insanlarını daraltır, yürekleri sıkıştırır. Hava
Reklam
Bakkal Amca
Bedavadan biraz pahalı dedi Hamit amca. Pis bakkal mı diyeceğim adama? Hamit amca diyor tüm mahalle, biliyor hepsi ne mal olduğunu. Yeni getirdiği Çin malı ıvır zıvırları satmaya çalışıyor herkese. Kazıklanmaya en uygun model de benim ona göre. Küçüklükten beri hastayım böyle şeylere ya, kırk yaşında adam, her geçişte takılıyorum buraya. Fıstık
*Kör Baykuş, yansıtma ödevim için yazdığım inceleme. Ne diyor Sadık Hidayet? Al bu benim çocukluğum, ergenliğim, gençliğim. Al bu benim yalnızlığım, hayallerim, düşlerim, melankolim. Al bu benim sevgim, aşkım, cinselliğim. Al bu benim bedenim, ruhum bu benim başladığım yere döndüğüm çemberim. Çocukluğum bitmiş İstanbul'a doğru koşuyor muyum?
Ey filbahriler eğiminde yasladığım levhaların en mukaddem çivisi! Hangi ayrılık bu kadar acıtır gözleri? Hatrımdaki dün hatrında mı? Hani İstanbul'dayım bundan dört yıl evvel, ilk hicran gövdemize mıhlanmış. İlk şehirlerin ayrılığı, ilk firak heybemizde. Hani senin fesleğen yapraklarına en ihtiyaç duyduğun bir zamanın canhıraş uzleti; benim, gitmenin en derin en çaresiz hüznü... Sonrasında sen başka, ben yine başka şehirde, ayrılığın eline tutuşturduğumuz belki beyhude visalde. Gün bugün yine alışılmış hicran, fakat giden sen. Çehremizde tuhaf izler, dostluğun ellerinde söğütten şiirler, bir yandan inanıyorum bekliyor bizi filbahriler. Biliyorum bekliyor belki bizi kurşuni renklere boyanmış kapalı dehlizler. Dost! "Göğün tüllenen kızıllığı laciverde koşarken" durdur zamanı. Gün yıkılıp gitmeden, hüznünün serinliği çökmeden dursun zaman. Durdurduğun zamanda da iyi ol, dönme geri şu yokuşta direnen yalnızlığa. Dönme! Ama bil, ben durdurduğun zamanın yalnızlığında da, akıp giden dünyanın yorgunluğunda da yanıbaşındayım. Dostum, Muhlise Nur Bolat'a ithafen...
Küçüklüğümden beri bu şarkıyı çevremde birileri dinlerken duydum ama hiçbir zaman beni etkilemedi. Belki de İstanbul'da hiç bulunmamaktan kaynaklıydı. Şimdi zorlu ve zorunlu sebeplerden dolayı İstanbul'dayım. Belki nostaljiden belki Istanbul ağladığından belki de içinde bulunduğum zorluklardan dolayı, Istanbul ağlıyor ben ağlıyorum. youtu.be/5azO5f2LgGE
Reklam
24 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.