Aile efradından kim hastalansa, Meftun Bey hastanın nabzını tutar, saati çıkarır, vuruşları sayar, diline bakar, karnını fiskeler, göğsünü, arkasını dinler. Çünkü beyefendi Paris'te bulunduğu esnada tıp fakültelerinin de önünden geçmiş, belki kapılarından içeriye bir iki adım atmış, belki kapıcılarıyla konuşmuş, belki o binaların duvarlarına sürtünmüş olduğundan o çeşitli tahsili meyanına doktorluğu da ithal etmeksizin bu fenden kızıl cahil denecek kadar nasipsizlikle İstanbul'a dönmeyi bir türlü muvafık bulamamıştı. Yani ondan da (deyim hoş görülürse) çaktığını göstermek isterdi.