" Jane Austen ve Emily Brontë'nin dehalarının en büyük kanıtı, aşağılanma ve yergi karşısında morallerini bozmadan her türlü baskıya ve zorluğa kulaklarını tıkayarak doğru bildikleri yolda yürümüş olmalarıdır. "
“Onca eleştiri karşısında, tamamen ataerkil bir toplumda, bir şeye onu gördükleri biçimde, ezilip büzülmeden tutunmak kim bilir nasıl bir deha, nasıl bir dürüstlük gerektirmişti. Bunu yalnızca Jane Austen ve Emily Brontë yapabilmişti. Bu onların başarılarından biri, belki de en gurur duyulacak olanıdır. Onlar erkekler gibi değil, kadınlar gibi yazdılar.”
Sayfa 106Kitabı okudu
Reklam
552 syf.
9/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 6 days
Geçtiğimiz senelerde Jane Eyre ve Uğultulu Tepeler’i okumam vesilesiyle Charlotte Brontë ve Emily Brontë ile tanışma şerefine erişmiştim. Mükemmel eserleri hâlâ hafızamda, bazı detayları eksik haliyle tabii. Kardeşleri Anne Brontë ile de henüz tanışabildim. Fakat ablaları kadar okunmaması beni çok şaşırttı öncelikle. Çünkü şu an kitaplığımda
Wildfell Hall'un Kiracısı
Wildfell Hall'un KiracısıAnne Brontë · Can Yayınları · 2023516 okunma
215 syf.
·
Not rated
Okurlar arasında da sınıfsal bir durum var sanki. Birbirini küçümseme, "Ayy!Sen onu mu okuyorsun ya da daha yeni mi okuyorsun" gibi öznel değerlendirmeler mevcut . Polisiye ya da aşk-romans türü kitapları okuyanları hafif dudak düşürüp müstehzi bir ifade ile eleştirmek..... Işte akademisyenler Aksu Bora ve Emel Uzun Avcı bu konuyu ele
Hafif Kahramanlar
Hafif KahramanlarTanıl Bora · İletişim Yayınları · 20233 okunma
Onlar erkek gibi değil, kadın gibi yazdılar.
Bütün o eleştirilerin karşısında, o tamamı ataerkil toplumun ortasında, ürkmeden bakarak, kitaplarına sıkı sıkı sarılabilmeleri için kim bilir nasıl bir yetenek, nasıl bir tutarlılık gerekmişti. Bunu sadece Jane Austen ve Emily Brontë başardılar. Inların şapkalarındaki belki de en hafif tüydü bu. Onlar erkek gibi değil, kadın gibi yazdılar.
Ama düşünüyorum da, sağa ya da sola sapmamak ne kadar imkânsız olmalıydı onlar için. O bütünüyle ataerkil olan bir toplumun ortasında ve bütün o eleştiriler karşısında, inandıkları o şeye korkmadan sıkı sıkı sarılmak kim bilir nasıl bir deha ve nasıl bir tutarlılık gerektiriyordu? Bunu bir tek Jane Austen ve Emily Brontë başarabilmişti. Bu, onların göğsüne takılması gereken bir başka, belki de en güzel madalyaydı. Onlar, erkeklerin yazdığı gibi değil, kadınların yazdığı gibi yazmışlar ve o dönemlerde roman yazan binlerce kadının arasında, her daim —şunu yaz, bunu düşün diye— öğretmenlik taslayan o sesin ikazlarına bir tek onlar hiç kulak asmamışlardı.
Reklam
Bence Emily Brontë'nin manzum oyunlar yazması gerekirdi; yaratıcı dürtüleri tükendiğinde, George Eliot'ın engin zihni tarih ya da biyografi üzerine akıp, oralarda yoğunlaşmalıydı. Buna rağmen, ikisi de roman yazdılar. Üstelik, diye düşündüm, Aşk ve Gurur'u raftan alarak, biraz daha da ileri gidip iyi romanlar yazdıklarını bile
Ayrıca da, diye düşündüm, o dört ünlü isme bakarak, George Eliot ile Emily Brontë'nin ne gibi bir ortak yanı vardı? Charlotte Brontë, Jane Austen'ı anlamakta bütünüyle başarısız olmamış mıydı? Hiçbirinin çocuk sahibi olmaması gibi —konuyla bir ihtimal ilgili olabilecek— bir faktörün dışında birbiriyle bunlardan daha fazla bağdaşamaz olan
Yine de, bir tür dehanın işçi sınıfından kişilerde olduğu gibi, kadınlar arasında da var olmuş olması gerekirdi, diye düşünüyorum. Nitekim zaman zaman Emily Brontë ya da Robert Burns gibi pırıl pırıl ışıyan birileri çıkmış ve bir dehanın var olduğunu kanıtlamıştır ama bu asla kayda geçmemiştir. Yine de, ne vakit sindirilip susturulmuş bir cadı, içine şeytan girmiş bir hatun, şifalı otlar satan bir bilge kadın ya da çok hatırı sayılır bir adamın annesi hakkında bir yazı çıksa, heba edilen bir romancının, bastırılan bir şairin, sesini duyuramayan ve ünlü olamayan bir Jane Austen'ın ve Tanrı vergisi yeteneğinin ıstırabına dayanamayıp kafayı üşüten, çorak tarlalarda ve orada burada yüzünü şekilden şekile sokarak ve el kol hareketleri yaparak dolaşan bir Emily Brontë'nin izlerine rastladığımızı düşünürüm. Hatta imzasını atmamakla birlikte, sürüyle şiir yazmış olan Anonim'in de, çoğunlukla bir kadın olduğu gibi bir tahminde bulunmaya bile cüret edebilirim. Sanırım Edward Fitzgerald da, hikâyeli şiirleri ve halk şarkılarını yaratan, bunları çocuklarına mırıldanan ve yün eğirdiği uzun kış gecelerini o sayede avutanların kadınlar olabileceğini söylemişti.
344 syf.
·
Not rated
Daha önce bir benzerine rastlamadığım marjinal bir olay akışı vardı. Brontë’nin üslubu hiç yabancı değildi. Biraz Jane Austen havası vardı diyebilirim. Normalde bir kitabı okurken çoğu karakterle empati yaparım ister istemez. Onun tarafından da olaylara bakmaya çalışırım. Bu anlamda başlarda Heathcliff, diğerlerinden farksız olsa da sonraları iç dünyası karmaşık bir hal almaya başladı, özellikle olayların hafiften duraksadığı sıralarda beni kitabı okumaya devam etmeye iten bu karakteri çözümleme merakım oldu. Bana göre, romanı diğerlerinden farklı kılan da bu karakterin varlığı ve bu varlığın diğer karakterler üzerindeki büyük etkisiydi. Kısacası olay örgüsü genel anlamda hoşuma gitti. Sansasyonel bir roman değildi ama bence herkesin ömründe bir defa yolunun kesişmesi gereken bir roman.
Uğultulu Tepeler
Uğultulu TepelerEmily Brontë · Zeplin Kitap · 201942.4k okunma
573 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.