O sırada bir araba geldi , durdu ve sen , çekiciliği benim için bugün bile süren o sabırsız ve esnek tarzınla , hemen arabadan atlayıp kapıya doğru gitmek istedin . Elimde olmadan sana kapıyı açmak zorunluluğunu duydum ve böylece karşına çıktım , neredeyse çarpışacaktık . Sen , bir sevecenlik tavrıyla o yumuşak ve insanı sarıp sarmalayan bakışınla bana baktın . Evet , başka türlü anlatamam , sevecenlikle gülümsedin ve çok kısık , neredeyse mahremiyet ifadesi taşıyan bir sesle konuştun :' Çok teşekkür ederim , küçük hanım .'
Hepsi bu kadardı sevgilim , ancak ben o narin ve sevecen bakışını hissettiğim andan itibaren sana aşık olmuştum . Gerçi sonra , aradan çok zaman geçmeden , o insanı kucaklayıcı , kendine çekici , sarıp sarmalayıcı , fakat bununla eş zamanlı olarak da karşısındakini adeta soyan bakışını , doğuştan baştan çıkarıcı bir erkeğe has olan bakışını , sana değip geçen her kadına , hizmet eden her tezgâhtar kıza , kapıyı açan her oda hizmetçisine yönelttiğini , bu bakışın sende bir irade ve eğilim niteliğiyle bilinçli olmadığını , bakışlarının kadınlara duyduğun yakınlığın etkisiyle yumuşak ve sıcak hale geldiğini anlayacaktım . Fakat o zamanlar on üç yaşında bir çocuk olarak bunun farkında değildim: Adeta bir ateşin içine düşmüştüm , bu sevecenliğinin yalnızca ve yalnızca bana yönelik olduğunu sanıyordum ve o bir an içerisinde çocukluğumda saklı olan kadın artık uyanmıştı . O kadın , sonuna dek sana vurulmuştu .