Dış politikanın mantığını kurarken, dilini oluştururken ve uygulamasını yaparken, İslam dünyasına karşı en az üç farklı yönelim ve üslup geliştirmek gerekiyor. Balkanlar'da "varlığı her zaman güvence gibi görülen bir ağabey" olarak; Arap dünyasına karşı "ne zaman istenirse ve ihtiyaç duyulursa desteğe koşacak samimi bir kardeş" olarak; diğer coğrafyalara da "her zor durumda yetişmeye hazır bir yardım eli" olarak... Araplara "biz sizin ağabeyininiz, peşimize düşün" demek ters tepeceği gibi, Balkanlar'da da alttan alan ve işi oluruna bırakan bir Türkiye uygun düşmez. Diğer milletlere de kendimizi hiç unutturmamamız şart. Üsluplar ve tarzlar karışmamalı ve stratejiler buna göre belirlenmeli ki, dış politikanın İslam coğrafyasına dönük ayakları sağlam olarak yere basabilsin.