''Tin'' kelimesi iki anlamda kullanılır. Bunlardan biri ''ruh'', diğeri ise her şeyin kendisinden olduğu, maddi olmayan ''öz'' anlamındadır. Tanrı değil, lakin tanrının maddi unsurları yarattığı ham madde olarak düşünebilirsiniz.
Eserde aranan bir ruh var. Bu ruh bize değil dünyaya aittir. Dünya dediği düzeni oluşturan her şeydir, tin dediği ise istenilen şey yani gayedir. Yazar bunları verirken insanın çeşitli noksanlıklarına dikkat çeker. Bu noksanlıklar bizleri öyle bir hale getirmiştir ki çeşitli virüsler, salgınlar, çatışmalar vs. gibi şeylerin yoğunluğu bir hayli artmıştır. Bu yaşananlar haliyle ''acaba dünya bizi ona yaptıklarımızın karşılığını mı alıyor?'' diye düşündürtüyor insanı.
Yapılan her şeyin bir dönüşünün olduğu gerçeği göz önüne alınacak olursa, iyi veya kötü olarak inşa edilen ne varsa onların meyvesini yediğimiz bir gerçektir. Zihinde kalın.
"Her ben, başlı başına bir varlıktır: Başka bir yerde bulamazsınız onu ve çelişkilerle doludur. Kendisini çevreleyen ilişkilerinde, insan en yüce tepelere de çıkabilir, en baş döndürücü düşüşlere de uğrayabilir."
Oswald Spengler ilk defa 1917'de yayınlandığı "Batının Çöküşü" isimli çalışmasında uygarlığı şöyle tanımlamaktadır: "Uygarlık, kendisine, bitkilerinkine benzer bir bağlılıkla sarıldığı, sınırları kesin olarak çizilebilen bir toprakta gelişip çiçeklenir. Bir uygarlık, çeşitli halklar, diller, teolojiler, sanatlar, devletler, bilimler biçimini alan gizligüçlerinin tümünü ortaya döküp gerçekleştirdiğinde ölür." Yine Spengler, "Her uygarlığın, doğan, olgunluk düzeyine ulaşan, silinip yok olan ve hiç bir zaman yeniden ortaya çıkmayan kendine özgü anlarım yolları var" demiştir.