Profesör Henri Frankfort 1948'de yayımlanan Kinship and the Gods (Tanrıların Akrabalığı) adlı yapıtında, "Mezopotamya'da tanrıça en yüce varlıktı" der ve "Çünkü tüm yaşamın kaynağı kadın sayılıyordu. Dolayısıyla tanrı da onun soyundan geliyor, oğlu olarak tanımlanıyordu. Kutsal evlilik törenlerinde, tanrıça önceliği baştan sona elinde tutuyordu. Evrende her şeyin kargaşa içinde olduğu durumda bile kadın Tiamat önder, Apsu'ysa onun erkek tamamlayıcısıydı" diye sürdürür.
Eski Mezopotamya kentlerindeki halk meclislerinden coşkuyla bahseden Henri Frankfort, "toplumun doğal özellikler esas alınarak aile ve klanlara bölünmesinin, insan yapısı bir kurum olan meclis tarafından ortadan kaldırıldığını" belirtir. "İnsanlar arasındaki bağın akrabalıkla değil, yaşanan yer ile belirlenmesi, meclis tarafından gerçekleştirilmiştir. Kent, hiçbir dış otoriteyi tanımaz. Komşuları ya da hükümdar tarafından böyle bir otoriteye maruz bırakılabilir; ancak sadakati zorla kazanılamaz çünkü kentin egemenliği, içinde yaşayan yurttaşların oluşturduğu meclislerden kaynaklanmaktadır."
Profesör Henri Frankfort 1948'de yayımlanan Kinship and the Gods (Tanrıların Akrabalığı) adlı yapıtında, "Mezopotamya'da tanrıça en yüce varlıktı" der ve "Çünkü tüm yaşamın kaynağı kadın sayılıyordu. Dolayısıyla tanrı da onun soyundan geliyor, oğlu olarak tanımlanıyordu. Kutsal evlilik törenlerinde, tanrıça önceliği baştan sona elinde tutuyordu. Evrende her şeyin kargaşa içinde olduğu durumda bile kadın Tiamat önder, Apsu'ysa onun erkek tamamlayıcısıydı" diye sürdürür.