İnsan olaylarla oynarken olaylar onunla oynayıverir bazen. Yaşantıyı altüst eden olaylar, olayların sürüklediği serüvenler pek küçük rastlantılar sonucu doğar. Gariptir bu ama, gerçektir.
Ne bileyim... Hayat tanımlanamaz ki yaşanır sadece. Hayatı resimle tanımlamaya kalkışsak, şimşek parlayışını kömür ve kara kalemle çizmeye kalkışmış oluruz.
Robert Louis Balfour Stevenson (1850-1894). İskoç yazar ve şair. En çok tanınan eserleri Define Adası (Treasure Island) ve Dr. Jekyll ve Bay Hyde’dır (The Strange Case of Dr. Jekyll and Mr Hyde). Gençlik yıllarında kendini sosyalist ve ateist olarak tanımladı ve sloganı “ana babalarınızın öğrettiği her şeyi unutun” olan bir kulübe katıldı. Birkaç yıl sonra önemli eserlerini vermiş 26 yaşındaki bir yazar olarak muhafazakârlığa kayacak ve bu değişimi normal karşıladığını, ama pek de hoşlanmadığını yazacaktı. Stevenson, hem yazdıklarıyla hem de Pasifik gezileriyle London’ı çok etkiledi, ona esin verdi. Nitekim Güney Denizlerinde hayli dolaşan Stevenson, Martin Eden'da adı geçen ve daha sonra Jack London’ın eserlerine konu olan yerlerde bulundu. 1890 yılında Samoa Adaları’ndan Upolu’da 1.6 kilometrekarelik bir arazi alıp üzerine yaptığı eve yerleşti ve yerel dilde “masallar anlatan” anlamına gelen Tusitala ismini kazandı. Ölümü de burada oldu. Kolonyalizme karşı mücadelelerinde kendilerine destek olan yazarı seven ve benimseyen Samoalılar başında bir gece nöbet tuttukları naaşını Vaea Dağı’na gömdüler. Stevenson’ın vasiyetine uyarak şu şiirini de mezar taşına yazdılar:
Şu sonsuz, şu yıldızlı semanın altına,
Kazın mezarımı, gömün beni oraya.
Mutlu yaşadım, öldüm yine mutlulukla,
Vasiyetim var size buraya yatarken.
İsterim taşıma kazınsın şu dizeler:
İçinde yatanın özlemiydi bu makber;
Avcı dağdan buradaki evine iner,
Denizci yine bu eve döner denizden.