Joyce külliyatı uçsuz bucaksız bir yağmur ormanının edebiyattaki karşılığı, hiç tükenmeyecekmiş gibi görünen zengin bir kaynak haline geldi. Joyce aynı zamanda eleştirel esnekliğe izin veren bir oyunbazdı. Bizzat kendisinin, eserlerindeki her şeyin ne anlama geldiğini tastamam bildiğini söylemesi bile geliştirilecek düşüncelere bir kısıtlama getirmedi.
Sessizce, bir rüyada gelmişti annesi ona ölümünden sonra, balmumuyla pelesenkağacı kokusu yayan erimiş bedeni bol kahverengi kefenin içinde, Stephen'ın üzerine put gibi, sitem dolu, biraz ıslanmış kül kokulu, eğilmişti.
"Bir insan hayatı boyunca bir başına yaşayabilir. Evet, yaşayabilir. Ama yine de ölünce üzerini örtecek birini bulması lazım, her ne kadar kendi mezarını kazabilirse de hepimiz böyleyiz."
Ağızlarında geveliyorlar sevda sözlerini. Gıcırdat on üç dişi
Cılız ağzının sırıttığı. Kırbaçla
Şehvetini, etin ürkek ve çıplak hevesini.
İçindeki aşkın soluğu pörsük, söylenmemiş ya da çalınmış,
Bu kedinin soluğu gibi ekşi,
Dilin tahrişi.
Deha denilen o acayip yeteneğe sahip bir insan için kendi imgesi, maddi ya da manevi tüm yaşantılar için bir ölçündür. Böylesi bir yaklaşım onu rikkate getirir. Kendi kanından başka erkeklere ilişkin imgeler onu tiksindirecektir. Onlarda, doğanın onun haberciliğini yapma ya da onu yineleme gibi saçma bir çabalamasını görecektir.
Biz, ya da Dana anamız, dedi Stephan, gün gün ardına bedenlerimizi dokuyup söktükçe, molekülleri bir ileri bir geri mekik dokur ya, sanatçı da imgelerini o şekilde dokur ve söker. Benim sağ göğsümdeki leke ben doğduğum zamanki yerinde duruyor; oysa tüm bedenim art arda yeni özdeklerle sil baştan, varlıksız oğulun imgesi huzursuz babanın hayaletinden bakacak şekilde dokunur durur. İmgelemin en yoğun anlarında zihin, demiştir Shelley, sönmekteki bir kömür gibidir, yani eskiden benim olduğum, şimdi benim olmakta ve belki de olacağım gibi. O halde geçmişin kız kardeşi olan gelecekte, ben kendimi şimdi burada otururken, ama o zaman olmuş olacağım durumda düşünerek, görebileceğim.