Böylece çetenin bütün tetikçilerini ele geçirmiştik. Elbette Kuşçubaşı Eşref'in sözüne halel getirmedik, Mahmud Şevket Paşa’nın katillerini aşağılamadan, tahkir etmeden teslim ettik adliyeye. Ama olayda kimin parmağı varsa hepsinden de hesap sormaktan çekinmedik. Ancak bu komploya adı karışan iki kişi vardı ki, onlarla uğraşmak hakikaten cesaret istiyordu. Biri, Abdülmecit’in öz torunu Damat Mahmud Celalettin Paşa’nın oğlu Prens Sabahattin’di. Gerçi bu vakada, Çerkez Kazım’dan uzak durmuştu ama fırsatını bulsa hepimizi bir kaşık suda boğardı. İkinci şahıs ise Sultan Abdülmecid’in torunu Münire Sultan ile evli olan Damat Salih Paşa’ydı ki, bu şer çetesine para yardımı yaptığı hepimizce malumdu. Fakat arkalarına sarayı almış bu iki şahıstan hesap sormak, öyle kolay iş değildi. Lâkin, İttihat ve Terakki de artık rüştünü ispat etmek istiyor, herkese şu mesajı vermek istiyordu: “Bu ülkede iktidar artık cemiyettir, bize karşı isyan eden, komplo hazırlayan, tuzak kuran, cinayet işleyen kim olursa olsun en ağır cezaya çarptırılacaktır.”