PARA: Pul
NİSAN-1: İnsanların birbirine rahatlıkla yalan söyleyip kandırabildiği gün, yani sâir günler gibi.
SANAL ZEKÂ: Milyarlarca dolar harcayıp, milyarlarca akıllı cihazdaki bilgileri süzerek itinayla mankurt üretme ve gütme zamazingosu.
Sarı-Özek’i işgal eden Juan-Juanlar tutsaklara korkunç işkenceler yaparlarmış. Bazen de onları komşu ülkelere köle olarak satarlarmış. Satılanlar şanslı sayılırmış, çünkü bunlar bazen bir fırsatını bulup kaçar, ülkelerine dönerek Juan-Juanlar’ın yaptığı işkenceleri anlatırlarmış.
Ama asıl işkenceyi, genç ve güçlü oldukları için satmadıkları
Cengiz Aytmatov, kitabında “mankurt” kavramı ile ilgili çarpıcı bir şekilde sosyolojik bir saptama yapar. “Mankurt”, geçmişini unutmuş, bedeniyle ve ruhuyla karşı tarafın emri altına girmiş, yeni efendisine yaranmak için kendi değer yargılarına, ölçülerine, ailesine ve halkına bilinçsizce ihanet edenlerin ortak adıdır.
Aytmatov, masal ve tarihi gerçekler üçgeninde kurulmuş kısa ama yine, yeniden “Ben Aytmatov romanıyım.” diyen bir eseri daha. Aslında Gün Olur Asra Bedel romanının bir bölümüydü ancak o dönem basılmasına izin verilmedi ardından bu bölüm tek başına kitap halinde basıldı. “Mankurt” kavramının başlangıcı niteliğinde olan bu eseri okumanızı öneririm. Aytmatov dilinin samimiyeti diye yadsınamaz bir gerçek var cidden.
"Gün Olur Asra Bedel" Cengiz Aytmatov için kariyer zirvesi sayılabilecek oldukça uzun bir roman. Olaylar asıl mesleği balıkçılık olan ancak İkinci Dünya Savaşı sonrasında balıkçılık yaptığı yerlerden memleketinden ayrılmak zorunda kalınca Sarı Özek bozkırının ortasındaki birkaç haneden oluşan Boranlı köyüne yerleşmiş Yedigey isimli
"Bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir.. gider gelirdi...
Bu yerlerde demiryolunun her iki yanında ıssız, engin, sarı kumlu bozkırların özeği Sarı-Özek uzar giderdi.
Coğrafyada uzaklıklar nasıl Greenwich meridyeninden başlıyorsa, bu yerlerde de mesafeler demiryoluna göre hesaplanırdı.
Trenler ise doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir.. gider gelirdi..."
Ne yazsam az kalacak, kelimelerin yetmeyeceği bir eser okudum. Kitabı anlatmanın tarifi yok gerçekten. Başkarakterlerimizden Yedigey, cepheden döndükten sonra Boranlı'da küçük bir tren aktarma istasyonunda çalışmaya başlar. Öyle ki bu bozkırda ev sayısı çok azdır ve yolcu trenleri de bu istasyonda durmaz bile çoğu zaman. Aslında buraya gelmesine, burada yaşamasına vesile olan isim çok iyi dostu olacak olan Kazangap idir. Ve bir gün Kazangap ölür. İşte o gün bir asır gibi geçer. Oysaki sadece bir günden ibarettir. Kazangap'ın ölümü ile birlikte geçirdikleri 30 yılı, anılarını, özlemlerini, savaşı, rejimi, sürgünleri, tutsaklıkları, baskıları hepsini bize engin kalemi ile aktarır. Kitapta efsanelere ve duanın önemine öyle güzel yer verilmiş ki... Nayman Ana efsanesi ile "Mankurt" kavramını vermesi, okura bunu aktarması çok güzeldi. Kazangap'ı gömmek için Nayman Ana'nın gömülü olduğu düşünülen Ana-beyit mezarlığına gitmeleri, yaşadıkları anlar, bir dostun bir oğuldan nasıl ileri olduğunu bize yaşatması efsaneydi. Ne desem az, kelimeler kıyafetsiz kalır. Cengiz Aytmatov'un her eseri ayrı bir iz bırakıyor kalbimizde. Bütün dünyada bu denli sevilmemesine şaşırmamak gerek.