yaşamın saklı bahçelerine kısa bir yolculuk.. gribin iyileşsin diye bir yudum suyla yutkunduğun turuncu bir vitamin; şiir de bu demek değil mi?
hayatın korkunç dehlizlerinde tırnaklarınla deştiğin topraktan, gözyaşlarıyla çiçekler büyütmek her insanın harcı değil. ve tevafuk o ki, aynı dehlizlerde çiçeklerin için türkü söyleyen şairleri bulmak kolay değil. biz güzel bir şans eseri tanıştığımız şairler için ömür boyu minnettar olan insanlarız..
acı, hayat, merhem, umut, öfke, sevda, kan gülleri, direniş ve ne varsa yaşamını oluşturan tek tek bütün harfleri şefkatli bir annenin dokunuşları gibi işliyor şair. kuş tüyü hafifliğinde ve bir o kadar ağır.. unutmuyor seni, okşadığı yarayı umut menevişleriyle kapatıyor bakın;
”Kadınsanız, emekçi bir kadınsanız, başkalarının hayatından mutsuzluklar edinmiş bir devrimci kadınsanız, etiniz iğde çiçeklerini unutmuşsa... geri çekilmek yok, ne münasebet! Biz, direncini kendi hayatından, yoksulluğundan, acılarından üreten, insan soyunun en güzel insanlarıyız. Elbette sevgimizi de kendi cehennemimizden yaratacağız; doğayı ve emeği bir harf bile unutmadan..”
son olarak.. toprağı bol olan ölüler değil, diriler olmalı. ayağımızı bastığımız yer, yumruğumuzu sıktığımız, kan gülleri büyüttüğümüz, umudu rahminden dirilittiğimiz yer.. toprağımız bol olsun, yani umudumuz..