Örneğin sık sorulan bir soru vardır: “Okuduğum bazı şeyleri hatırlıyorum fakat hangi kitapta okuduğumu bile anımsayamıyorum, neden?” Bu sorunun cevabını vermiş olduk. Okuduğun kitap bir veri kaynağıdır. İşlenmiş bilgi ise senin “ürünündür.” Hangi kitaptan okuduğunu anımsamak öğrenimin maksadı değildir. Ya da şu şikâyeti sıklıkla duyarız: “Kitap okuyorum fakat hiç aklımda kalmıyor.” Burada da insanlar genellikle akıllarında kalanın ne olduğunu kitabı bitirip düşündüklerinde “Neyi hatırlıyorum?” sorusuna verdikleri cevapla ölçerler. İşin aslı bu sadece bir hafıza sınamasıdır. Oysa öğrenmek böyle değil, küçük bir çocuğun süt içmesi gibidir. Süt nereye gitti? Koluna mı gövdesine mi? Hangi süt damlası hangi eti oluşturdu? Bunları bilmek imkânsızdır. Vakıada gözlenen şey, çocuğun büyüdüğüdür. Kitap okumak da yaklaşık bunun gibi bir şeydir.
Güçlü bir su damlası bir dünya yaratmaya ve karanlığı bozmaya yeter.
Reklam
Bir gün Fuat Sezgin hocası ve İstanbul'da Şarkiyat Enstitüsü'nde beraber çalıştıkları Hellmut Ritter'i ziyaret ettiğinde Ritter: "Fuat günde kaç saat çalışıyorsun?" diye sormuş. O da 10-12 saat çalıştığı halde biraz fazla göstermek için 16 saat demiş. Ritter: "Olmaz Fuat, bir ilim adamı günde 24 saat çalışmalı" demiş. Burada Ritter'in kastettiği bir ilim adamının zihninin çalıştığı konuya 24 saat konsantre olmasıdır. Ancak bu konsantrasyon sonucunda bir şeyler bulabilir, bir şeyler keşfedebilirsiniz.¹ ** ¹ Mehmet Genç ağabey bu anekdotla ilgili şu yorumu yapıyor: "24 saat çalışılır mı? Mübalağa gibi geliyor ama ben şahsen tecrübe ettim. Gerçekten 24 saat ayırırsanız ilimde size kapılarını aralayabilir. Nasıl olacak; yemeyecek, içmeyecek, uyumayacak mıyız? Bunların hepsini yapacaksınız ama uğraştığınız problem devamlı kafanızda olacak. Hatta uyurken rüyanızda göreceksiniz. Hatta çok kere problemle uyur insan, sabah çözmüş olarak kalkabilir. Beynin nasıl çalıştığı hakkında malumatımız yok. Yeni yeni öğreniyoruz. Diğer organlar gibi beyin de kendi işini görüyor."
Eğer hayata küçük ayrıntılarıyla bakacak olursak ne kadar da gülünç görünür. Mikroskopta görülen bir su damlası gibidir; tek hücrelilerle kaynayan tek bir damla. Telaşla koşuşturup birbirleriyle mücadele etmelerine nasıl güleriz. İster bu su damlasında isterse insan hayatının küçük süresi içinde olsun bu korkunç etkinlikler komik bir etki yaratıyor.
Pegasus YayınlarıKitabı okuyor
Denize düşüp kaybolan su damlası Toprağa karışan toz zerresi Nedir bu dünyaya gelip gidişimizin manası? Fena bir böcek işte, bugün var yarın yok.
Yalnızlıklar zamanı kentler kalabalık değil nazenin, insanın ayak izi dahi ürkek, bütün pencereler hevesli kapanmaya ardı sürgülü, el ayak çekilir, insan dağ başında kaybolmuş duman; birlikte yağdığı yağmuru kaybetmiş su damlası/ Adresini bilen katran karanlığı labirentlerin bir kılavuzu gibi kandil ışığı da olsa al gel...
Ali İhsan Konuklu
Ali İhsan Konuklu
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.